Giriş Saati : 16.12.2008 10:31 Güncelleme : 16.12.2008 23:23
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, ''Büyüme düşecek, işsizlik oranında da bir miktar daha artış olabilir'' dedi.
Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, 2009 yılı para ve kur politikasını anlattığı basın toplantısında, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Yılmaz, IMF ile yürütülen görüşmelere ilişkin bir soruya verdiği yanıtta, teknik düzeyde süren çalışmaların belli bir aşamaya geldiğini ve yapılan çalışmaların niyet mektubuna dönüştürülmesinin ise yeni yılın başından itibaren ilgililerle görüşüleceğini söyledi. Merkez Bankası'nın da bu konudaki görevini yaptığını ve yapmaya devam edeceğini belirten Yılmaz, büyüme ile ilgili soruya verdiği yanıtta ise, dünya ekonomilerinde ortaya çıkan gelişmelerin büyümeyle ilgili olarak daha önce söylenenlerin gerçekleşmesinin bayağı zor olduğunu gösterdiğini bildirdi. Türkiye'de dün açıklanan büyüme ve işsizlik rakamlarını da değerlendiren Yılmaz, ''Büyümenin düşeceğini, işsizlik oranlarında da bir miktar daha artış olabileceğini düşündüğünü'' kaydetti. Yılmaz, uluslararası piyasalarda yaşanan olumsuzlukların Türk ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinin artacağını bildirdi. Yılmaz, bazı etkilerin şiddetinin de önümüzdeki dönemde daha da artacağına işaret etti.
Yapılması gerekenin, varolanı korumak için her türlü tedbiri almak olduğunu belirten Yılmaz, Merkez Bankası olarak gerekli tedbirleri aldıklarını ve almaya devam edeceklerini söyledi. Türkiye'den yabancı para çıkışının ise günlük konjonktüre bağlı olarak değiştiğini söyleyen Merkez Bankası Başkanı, ödemeler dengesi raporu açıklandığında son çeyrek itibariyle bu rakamın ortaya çıkacağını söyledi.
Enflasyon hedeflerinin tekrar revize edilip edilmeyeceğine ilişkin bir soruya verdiği yanıtta Yılmaz, Merkez Bankası'nın bunu bir kere yaptığını ve ne gibi bir kredibilite sorununa yol açtığını gördüklerini söyledi. Merkez Bankalarının mümkün olduğu kadar önlerine koydukları hedefleri değiştirmemelerinin esas olduğunu anlatan Yılmaz, bunun Merkez Bankası'nın toplumun diğer kesimleriyle yaptığı toplumsal bir sözleşme olduğunu bildirdi. Buna rağmen, Merkez Bankası farklı davranırsa insanların aldatılmış olacağını ve bunun güven kaybına yol açacağını belirten Yılmaz, ''Elimizdeki veriler, iç ve dış talep koşulları, uluslararası emtia ve gıda fiyatları, önümüzdeki dönemde dezenflasyon sürecine önemli katkı sağlayacak'' dedi.
12 MİLYAR DOLARLIK İŞÇİ DÖVİZİ İşçi dövizlerinin reel sektöre kaynak olarak kullandırılmasına ilişkin bir soru üzerine de Durmuş Yılmaz, işçi dövizleriyle ilgili 12 milyar dolar tutarında bilançolarında bir stok bulunduğunu ve çeşitli şekillerde bu paranın kullanıldığını anlattı. Bugün itibariyle bu paranın Merkez Bankası'nın yükümlülüğü olduğunu belirten Yılmaz, yeni gelen taze fon olmadığını, birikmiş bir Merkez Bankası yükümlülüğü olduğunu anımsattı.
Bu paraya 300 binin üstünde müşteri bulunduğunu ve bu paranın söylenildiği gibi kullanılması için bu 300 bin kişiden muvafakat almaları gerektiğini belirten Yılmaz, bu muvafakat alınıp söz konusu kaynağın bir bankaya aktarıldığının düşünülmesi halinde ise bunun Merkez Bankası rezervinin 12 milyar dolar azalacağı anlamı taşıyacağını bildirdi. Bu rezervin azalmasının uluslararası çerçevede birtakım hesapların yapılmasını gerekli kıldığını kaydeden Yılmaz, bunun da getireceği birtakım olumsuzluklar olduğuna işaret etti. Bunun, Merkez Bankası'nın rezervlerinden belli bir miktarını bir yere aktararak, kredi olarak kullanıldırmaya benzetilebileceğini söyleyen Yılmaz, işçi dövizlerinin yeni bir kaynak olmadığını tersine bir borç olduğunu anlattı. İşçi dövizlerinin Merkez Bankası bilançosundan çıkarılmasının, Banka kaynaklarından bir yerlere kredi verilmesi arasında bir fark bulunmadığını belirten Yılmaz, bunun olumsuz etkileri olduğunu kaydetti.
Dezenflasyon sürecinde maliye politikalarının son derece önemli olduğunu da belirten Yılmaz, hükümetin maliye politikasının, ortaya koydukları enflasyon hedefiyle uyumlu ve tutarlı olması gerektiğini belirtti. Yılmaz, Merkez Bankası kanununda bir değişikliğin hükümet ve kendileri açısından söz konusu olmadığını tekrarladı.
''CARİ AÇIK DARALACAK''
Fiyat istikrarının orta ve uzun vadede ekonominin en temel girdisi olduğunu belirten Yılmaz, fiyat istikrarının kamu malı olduğunu da kaydetti. Merkez Bankası'na, fiyat istikrarına eşit düzeyde yeni bir görev verilmesinin söz konusu olmaması gerektiğini söyleyen Yılmaz, Bankanın fiyat istikrarını sağlayarak büyümeye gerekli katkıyı sağladığını anlattı. 1995-2007 yılı arasında gerek reel gerek mali ve gerekse kamu kesiminin borç döndürme oranının 2001 krizi dahil olmak üzere yüzde 100'ün altına düşmediğini söyleyen Yılmaz, bazı dönemlerde yüzde 200'ü gördüğünü bildirdi. Bu yılın Eylül ayında reel sektörün yüzde 180 oranında borç çevirdiğini belirten Yılmaz, ''Mevcut konjonktür çerçevesinde cari açık daralacak. Dolayısıyla ithalat, ihracatta bir daralma olacak. Ama ithalattaki daralma ihracattakinden daha fazla olacak. Bu çerçeveden baktığınız zaman Türkiye'nin finansman ihtiyacı, basında okuduğumuz, yazdığımız kadar kesinlikle yüksek olmayacak'' dedi.
Diğer ülke merkez bankalarına tanındığı gibi Merkez Bankası'na da bir swap imkanı tanınması halinde elbette bunun iyi olacağını söyleyen Yılmaz, kendilerin şu ana kadar böyle bir girişimlerinin olmadığını söyledi. Yılmaz, böyle bir şeyi uluslararası platformlarda dillendirmediklerini kaydetti.
Reel sektörü doğrudan fonlamak için Exim kredisiyle ilgili bir düzenleme yaptıklarını da hatırlatan Yılmaz, reel sektöre katkılarının bu olduğunu bildirdi.
ENFLASYON HEDEFİ NEDEN TUTMADI?
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, enflasyon hedeflemesi rejiminin karşılaşılan yüksek düzeyli şoklara karşı gerekli önlemleri almada önemli bir esneklik sağladığının görüldüğünü söyledi.
Merkez Bankasının almış olduğumuz para politikası kararlarının anlaşılabilmesi için ekonominin maruz kaldığı şokların doğru analiz edilmesi gerektiğini vurgulayan Yılmaz, 2009 yılı için belirsizlik aralığının hedef etrafında iki puan olarak korunduğunu da bildirdi.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, düzenlediği basın toplantısında 2009 yılı para ve kur politikasını açıkladı ve özellikle son 2 yıldır enflasyonun hedeflerin üzerinde çıkmasının nedenleri konusunda değerlendirmelerde bulundu.
Yılmaz, 2008 yılının son çeyreğinde küresel finans piyasalarında güven kaybının derinleşmesinin, küresel likidite artışını olumsuz etkileyerek özellikle ABD doları likiditesine olağanüstü bir talep doğurduğunu belirtirken, bunun bütün gelişmekte olan ülke paralarında olduğu gibi YTL'nin de önemli ölçüde değer kaybetmesine yol açtığını anlattı.
Döviz kurundaki bu gelişmelere karşın gerek toplam talepteki yavaşlamanın, gerekse emtia ve gıda fiyatlarındaki düşüşün enflasyon görünümünü olumlu etkilediğini ve para politikasına hareket alanı tanıdığını ifade eden Yılmaz, bu çerçevede Merkez Bankasının finansal sistemin akışkanlığına, kredi piyasalarının yetkin bir biçimde çalışmasına destek vermek amacıyla bir dizi önlem aldığını kaydetti.
Merkez Bankası'nın aldığı önlemlerin uluslararası piyasalardaki sorunların Türk ekonomisi üzerindeki etkilerinin sınırlanmasına katkıda bulunduğuna işaret eden Yılmaz, ''Bundan sonra da fiyat istikrarı temel amacıyla çelişmediği takdirde, bu konuda üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğimizi belirtmek istiyorum'' dedi.
2008 yılının son çeyreğinde küresel mali krizin şiddetlenmesinin bir sonucu olarak dünya genelinde finansal koşulların para politikası duruşunun gerektirdiğinin ötesinde ek bir sıkılaşmaya maruz kaldığının görüldüğüne dikkat çeken Yılmaz, Türkiye'de de benzer bir gelişmenin gözlendiğini söyledi.
Bu çerçevede Merkez Bankasının finansal koşullardaki ek sıkılaştırmayı bertaraf etmek amacıyla son dönemde kısa vadeli faiz oranlarında etkili bir indirime gittiğini hatırlatan Yılmaz, şunları kaydetti:
''Almış olduğumuz para politikası kararlarının anlaşılabilmesi için ekonominin maruz kaldığı şokların doğru analiz edilmesi gerekmektedir. Örneğin 2006 Mayıs-Haziran döneminde yaşanan sermaye çıkışına karşı eklenmeyen ve güçlü bir parasal sıkılaştırma tepkisi verirken, 2008 yılının son çeyreğinde yaşanan sermaye çıkışları sonrasında tam tersine genişletici bir para politikası stratejisi uygulanmıştır. Bu iki tepkinin zıt yönde olmasının temel nedenini söz konusu iki dönem arasındaki iktisadi konjonktür ve şokların kaynağı açısından önemli farklılıklar olmasıdır. 2006 yılında hem iç talep hem de dış talep güçlü konumda olduğundan sermaye çıkışlarının yol açtığı döviz kuru hareketleri, enflasyon ve enflasyon beklentilerini hızla bozma potansiyeli taşımaktaydı. 2008 yılına gelindiğe ise küresel resesyon ve zayıf iç talep koşullarının enflasyonu düşürücü yönde etkisinin daha baskın olduğu gözlenmektedir''
BEKLENEN ENFLASYON GERÇEKLEŞEN ENFLASYONUN ALTINDA
Enflasyon hedeflemesi rejiminin karşılaşılan yüksek düzeyli şoklara karşı gerekli önlemleri almada önemli bir esneklik sağladığının görüldüğünü vurgulayan Yılmaz, orta vadeli enflasyon beklentilerinin seyri incelendiğinde enflasyonun uzun süre hedeflerin belirgin olarak üzerinde kalmasına rağmen, beklenen enflasyonun gerçekleşen enflasyonun belirgin olarak altında kalmaya devam ettiğinin görüldüğünü söyledi.
Yılmaz, ''Ülkemizde çok uzun yıllar ve oldukça yakın sayılacak dönemde yaşanan yüksek enflasyonunu toplumsal hafızada hala canlı olduğu düşünüldüğünde, olağan üstü şokların yaşandığı bir dönemde da beklentilerin büyük ölçüde kontrol altında tutulabilmiş olması, enflasyon hedeflemesi rejiminin en önemli kazanımlarından birisi olarak değerlendirilmektedir'' diye konuştu.
HEDEFTE BELİRSİZLİK ARALIĞI
Merkez Bankası Başkanı, 2006 yılından itibaren enflasyon hedeflerinin tüketici fiyat endekslerinin 12 aylık değişimi ile hesaplanan yıl sonu enflasyon oranları üzerinden 3 yıllık bir dönem için hükümet ile birlikte nokta hedef olarak belirlendiğini hatırlattı.
Bu çerçevede 2009, 2010 ve 2011 yılı için belirlenen hedeflerin sırasıyla yüzde 7,7, yüzde 6,5 ve yüzde 5,5 olduğunu anımsatan Yılmaz, enflasyon hedeflemesi rejiminin ilk üç yıllık döneminde Merkez bankası hedeflerden sapmalarını nedenlerini ve bu sapmalara karşı alınan politika önlemlerini hükümete hitaben yazmış olduğu açık mektuplar ile açıkladığını ve hesap verilebilirlik ilkesini titizlikle uyguladığını kaydetti.
Ayrıca zaman içinde enflasyon raporlarının da hesap verilebilirlik uygulamasının da pekiştirici bir unsuru olarak kullanılmaya başladığını anlatan Yılmaz, ''Merkez Bankası Kanununun 42. maddesinde, Bankanın belirlenen hedeflere ilan edilen sürelerde ulaşılamaması ya da ulaşılamama ihtimalinin olasılığının ortaya çıkması halinde nedenlerini ve alınması gereken önlemleri hükümete yazılı olarak bildirir ve kamuoyunu açıklar'' hükmünün yer aldığını hatırlattı.
Hedeflerde hangi oranda sapma olması durumunda hesap verme mekanizmasının uygulanacağı konusunda, bu uygulama detaylarının Merkez Bankasına bırakıldığını anlatan Yılmaz, bu doğrultuda Merkez Bankasının hedef etrafında belirsizlik aralığı oluşturduğunu ve enflasyonun bu aralığın dışında gerçekleşmesi durumunda hesap verme mekanizmasını devreye soktuğunu kaydetti.
Yılmaz, 2009 yılı için belirsizlik aralığı hedef etrafında iki puan olarak korunduğunu bildirdi.
Bu çerçevede üçer aylık dönemlerin sonu için hedefle uyumlu patikanın oluşturulduğunu belirten Yılmaz, hesap verme bağlamında yıl içinde referans teşkil edecek olan rakamların sunulduğunu, enflasyonunu belirsizlik aralığının dışında kalması halinde Merkez Bankasının sapmanın nedenleri ile hedefe tekrar ulaşılması için alınan ve alınması gereken önlemleri, 3 ayda bir yayınlanmakta olan enflasyon raporu aracılığıyla açıklayacağını söyledi.
HEDEFTEN SAPMA DURUMUNDA HÜKÜMETE MEKTUP YAZILACAK
Enflasyon raporunun aynı zamanda hesap verilebilirlik mekanizmasının temel aracılığı olması işlevini üstleneceğini ifade eden Yılmaz, enflasyonun yıl sonunda hedeften her iki yönde iki puandan daha fazlası sapması durumunda ise hükümete ayrıntılı bir mektup yazılacağını ve bunun kamuoyu ile paylaşılacağını bildirdi.
Yılmaz, ''Bu noktada Merkez bankasının çeyrekler itibariyle hedefinin bulunmadığını ve resmi hedefinin yıl sonu için ilan edildiğini tekrar vurgulamakta büyük yarar görmekteyim'' dedi.
Enflasyon hedeflemesi rejimine geçilmesiyle birlikte 2006 yılından itibaren yayınlanmakta olan enflasyon raporlarında orta vadeli enflasyon tahminlerinin yer almaya başladığını hatırlatan Yılmaz, ayrıca bu tahminlerle birlikte para politikasının gelecekte izlemesi öngörülen bilgi sunulduğunu söyledi.
Başlangıçta 18 ay için verilen enflasyon tahminlerinin 2007 yılında iki yıllık bir zaman dilimini kapsayacak şekilde sunulmaya başlandığını belirten Yılmaz, 2007 yılının son çeyreğinden itibaren yaşanan olağanüstü arz yönlü şoklar karşısında Merkez Bankası Para politikasının öngörülebilirliğine katkıda bulunmak amacıyla 2008 yılı Nisan ayından itibaren enflasyon tahminlerini temel senaryonun yanında gıda ve enerji fiyatlarına ilişkin alternatif senaryolara göre üretilen projeksiyonlarla sunmaya başladığını kaydetti.
KÜRESEL EKONOMİ İLE PARA POLİTİKASININ ÖNGÖRÜLEBİLİRLİĞİ
Ayrıca iktisadi birimlerin önlerine daha iyi görebilmelerine ve daha uzun vadeli perspektif oluşturabilmelerine katkıda bulunmak amacıyla tahmin ufkunun 3 yıla uzatıldığını belirten Yılmaz, enflasyon tahminleri ile birlikte olası politika duruşunun kamuoyu ile paylaşılması, enflasyon hedeflemesinin temel ilkelerinden olan şeffaflık ve öngörülebilirliğin artırılmasının amaçlandığını söyledi.
Bu yaklaşımın son yıllarda para politikası aktarım mekanizmasının güçlenmesine katkıda bulunduğuna işaret eden Yılmaz, şöyle konuştu: ''Bununla birlikte küresel ekonomide olağanüstü belirsizliklerin yaşandığı mevcut konjonktürde para politikasının geçtiğimiz dönemlere kıyaslara dönemle daha esnek olması gerektiğinden, Merkez Bankası son dönemde kısa vadeli faizlerin görünümüne ilişkin somut bir sinyal vermemeyi tercih etmiştir, bu noktada bu durumun geçici olduğunu ve önümüzdeki dönemde küresel ekonomi tekrardan istikrara kavuştuğunda para politikasının öngörülebilirliğini de daha da artacağını vurgulamak istiyorum.''