Francis McDormand ve Brad Pitt, filmde boylarından büyük bir işe kalkışıyorlar.
Yine zalimsin Coen kardeş
Coen kardeşlerin sineması, kısmen insanların eylemlerinin 'görkemli' manasızlığına adanmış sayılır. Akla gelmedik saçmalıkta sebep-sonuç ilişkileriyle gelişen durumlar, illa ki çığ olup kahramanlarının üzerinden geçer çünkü. Bir doz bencillik, aşırı dozda felaket olarak geri döner. Coen'ler 'insancık'larına pek de acımadıkları ve genelde kıs kıs gülerek baktıkları için, bir kahraman diğerini odun kıyma makinesinden geçiriyorsa, bunu pekala gülme kriziyle karşılayabilirsiniz.
Kara mizahın zalim yönünü keskin yerlerinden yakalamak, Coen'lerin uzmanlık alanlarından biri. Blood Simple ya da Fargo gibi (iyi-kötü) ciddiyet sahibi bir suç dramasının içinde, bu uzmanlık en belli belirsiz fakat en verimli sonuçlarını veriyor.
Aramızda Casus Var / Burn After Reading gibi Coen komedilerinde ise, olayların şirazesinden çıkması için dolambaçlı yollara sapmaları gerekmiyor; hikayenin 'başıbozukluk'u zaten en başından itibaren filmi ele geçirmiş oluyor.
Tabii yine de saçmalığın nerede ve nasıl patlak vereceğini kestiremiyorsunuz.
Aramızda Casus Var'da manasızlık, bir yerde Amerika'nın beynini hedef alarak, ülkenin merkezi haber alma teşkilatı etrafında dönüyor. Teşkilattan Osborne Cox'un (John Malkovich) filmin bir sahnesinde dediği gibi, "işler soğuk savaş zamanındaki gibi değil".
Haliyle ortada cool casuslar, veya akla yatan bir hayat memat meselesi de yok. Olsa olsa, engellenemez bir şuursuzluk silsilesinden bahsedilebilir. Ya da hazine departmanından Harry'nin (George Clooney) el emeği göz nuruyla yaptığı 'çok özel' sallanan sandalyeye oturulmuş, mastürbasyon yapılmakta. Bu şartlar altında, etrafındaki erkeklerin telef olmasına yol açan kadın karakter de, casus filmlerine layık bir femme fatale'den çok, haddinden fazla kararlı bir aklı evvel.
Aramızda Casus Var'ın neredeyse tamamen duygusuz yaklaşımına uygun olarak, kahramanların her biri, karikatüre yakın birkaç özellikle tanımlanmış: Harry daima güleryüzlü bir seriyal üçkağıtçı. Filmin en eğlenceli unsurlarından Chad (Brad Pitt) spor salonunda çalışan ve bedensel aksiyonu beyinsel aksiyonuyla ters yönde seyreden saf bir çocukcağız.
Linda Litzke de (Frances McDormand) onun gibi spor salonunda çalışıyor, fakat yine de bütün derdi, binbir estetik ameliyatı geçirecek parayı bulmak ("Bu devasa popoyla hayatımı paylaşacak birini bulamam"). Tilda Swinton'ın oynadığı Katie, aktrisin daha önce de mükemmelen canlandırdığı üzere, mütemadiyen herkese fırça çeken, fazlasıyla işini bilen cinste (filmdeki tabirle) "soğuk, kendini beğenmiş bir kaltak". Aldığı şahane eğitim ve çok inandığı zekasına rağmen tepetaklak olmayı tadan Osborne Cox'da ise, Malkovich'in her zamanki diva kibirinin katıksız öfkeye dönüşmüş hali var ("Hayatım boyunca siz moronlarla savaştım!"). İçlerinden birinin bile davasına arka çıkmanın mümkün olmadığı bu kahramanlar bir kördüğümde birbirlerini iyice sıkıştırdıkları zaman, durumları casus işi 'örtbas etme'ler veya 'olduğundan farklı gösterme'ler ne cool ne de gerekli görünüyor.
Bu esnada domino taşları, açgözlülükle beslenmiş bir büyük anlamsızlık yaratmak üzere hızla devrilmeye devam ediyor.
Yayın tarihi: 30 Kasım 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/30/pz/haber,C5F6B13D3E4B419088B3B96A7E274CE1.html
Tüm hakları saklıdır.