Şişe geçirilip pişirilen etlerin tabaklara servis edilişi bile görülmeye değer.
Brezilya türü et şöleni
10 çeşit eti, 1 metrelik şişlere takıp değişik bir ızgara yöntemiyle pişiriyorlar. Sonra, müşteriler pes edene kadar servis başlıyor. Brezilya'nın özel mutfağı Churrascaria'yı Türkiye'ye getiren Quente, kış için Suada'da..
Ömrü hayatımda bir kez dünyanın en güzel kentlerinden Rio'ya gitmiştim, ama o zaman Churrascaria kavramını bilmediğim için ve bu konuda bana yol gösteren de olmadığından, daha çok kara fasulye ağırlıklı yemeklerle yetinmek zorunda kalmış, bu ülkenin mutfağını da kafamdaki 'Mutlaka tadılması gerekenler' listesinden çıkarmıştım.
Churrascaria ile ilk kez hiç ilgisiz bir kentte, Las Vegas'ta tanıştım. Kibarca ifadeyle 'carnivor', kabaca söylemek gerekirse benim gibi 'etobur' biri için bulunmaz bir konseptti bu. Ardından yurtdışında fırsat buldukça Churrascaria'lara gitmeye gayret ettim.
Artık sabrınızı taşırmadan konsepti anlatmaya başlayayım...
Et cenneti Arjantin'de dünyanın en iyi bifteklerini yiyebilirsiniz. Bir restorana gittiğinizde önünüze 200 gramdan başlayarak üst sınırı bir kiloyu bulan dev bir porsiyon biftek getirebilirler. Siz midenizin kapasitesine göre istediğiniz büyüklükte parçayı ısmarlar, o etin parasını ödeyip çıkabilirsiniz. Brezilya et lokantaları Churrascaria'larda sistem, daha değişik. Burada etler, tavuklar, sosisler 1 metre uzunluğunda şişlere takılı olarak değişik bir ızgara yöntemiyle pişiriliyor. Ardından bu 10-12 çeşit ızgara et, kısa aralarla ortalıkta dolaştırılıyor ve siz pes edinceye kadar tabağınıza büyük bir bıçağın yardımıyla kesilerek ya da şişten sıyrılarak aktarılıyor.
ARJANTİN'DE FİKS MÖNÜ UYGULANIYOR
İşin püf noktası "Pes etme," sözcüğünde. Restoran sahipleri, hemen ete hücum ederseniz, alacakları ücretin maliyeti karşılamayacağını bildikleri için, önce sizin midenizde bir miktar altlık oluşturacak hoşlukları sofraya getiriyorlar.
Ardından da sizin işaretinizle etlerin resmigeçidi başlıyor.
Arjantin lokantalarındaki gibi yiyeceğiniz miktarı bu sistemde belirlemek mümkün olmadığı için de Churrascaria'larda daima fiks mönü uygulanıyor.
Bu Brezilya türü et şöleni, kebap ve mangal kültürüne yatkın Türk etseverler için ideal bir seçenek.
Ayrıca içki sofralarımızda olduğu gibi, kalabalık bir grupla paylaşıldığında bu yemeğin tadı daha iyi çıkıyor. Ne var ki, ödenen paranın hakkını vermeyen restoranları eleştirdiğim gibi, genellikle pek de ucuz olmayan Churrascaria restoranlarına sürekli perhiz yapan, kolesterol sayan, çoğu kez salata ile beslenen nazeninlerle gitmek de hoş değil. Rakı sofrasında içki içmeyen biri nasıl sofranın tadını kaçırırsa, bu et cümbüşünü her seferinde pas geçen, bir parça tavuk ızgara ile yetinenler de Churrascaria sofrasına uymazlar.
Farkındayım; yazı için ayrılan yerin yarısına ulaştığım halde hâlâ sadede gelemedim. Bu konuya eğilmemin nedeni, nihayet İstanbul'da da bir Churrascaria'nın hizmete girmesi. Yazın ortalarından itibaren Sortie'nin içinde açılan Quente'yi açık hava ortamında ziyaret etme fırsatını bulamamıştım.
Fırsatı kaçırdığımı düşünürken, Suada'da kışlık yerine taşındığını öğrendim, esaslı bir et şölenine midemi hazırlayarak bir arkadaşımla birlikte Suada'nın yolunu tuttum.
Quente geçen kış Sukebap adıyla hizmet veren mekânda. O zaman da dikkatimi çekmişti, havalandırma mükemmeldi. Kebap, ızgara kokusu hissedilmiyordu. Bu kez de kapıdan girince buranın bir gril restoranı olduğunu anlamak mümkün değildi.
Sofralardaki tabak takımları çok değişik ve hoştu. Beş çeşit zeytinyağlı özel, L biçimi bir tabak içinde sofraya getirildi.
Kare şeklinde tahta bir altlığın üzerine de yine kare şeklinde bir tabak yerleştirildi. Ayrıca bir tabakta ananas ve birkaç çeşit peynir de ortaya kondu.
YE.İL KARTIN SIRRI
Garson sistemi kısaca özetledi: Zeytinyağlılardan sonra ne zaman ete geçmek istenirse, masada bulunan bir tarafı kırmızı, bir tarafı yeşil renkteki bir kartın yeşil tarafı garsona gösterilecek, et servisi başlayacaktı. Yemek boyunca 10 çeşit ızgara azar azar tabaklara servis edilecek, istendiğinde daha fazlası da itirazsız getirilecekti.
Genellikle açık büfelerin başlangıç kısımlarını atlayarak ana yemeklere yakın bölümden tabağıma yemek alma alışkanlığıyla, zeytinyağlıların şöyle bir tadına baktıktan sonra yeşil kartımı gösterdim. Zeytinyağlılar ve kare tabak kaldırıldı, tahta altlık üzerine et servisi başladı. Önce bir parça tavuk getirildi.
İlerleyen zamanda bunu bir de but tavuk izleyecekti. Arada iki ya da üç değişik parça kuzu, beş ya da altı sığırın değişik bölgelerinden alınmış ve şişe geçirilip pişirilmiş etler dolaştırıldı. Kuzunun kolu ve iki kemik kalın pirzola parçaları, sığırın bu tür restoranlardaki picanha, baby beef gibi adları olan bonfile, kontrfile, sokum kısımları getirildi. Bir süre sonra parçaların adını takip etmeyi bıraktım.
Aslında Churrascaria'larda işin can alıcı yanı etlerin servis hızı... Eğer aralar uzayacak olursa, sindirim başladığı için insan doyuyor ve tıkanıyor. Bu restoranda bu ucuzluğa kaçılmadığını gördüm. Ama yine de sonuçta 10 çeşidi bir buçuk saat içinde tamamlayamadan kırmızı kartı gösterdik. Galetaya bulanmış kızarmış muz ile gratine mantar, kıymalı muska böreği, ızgara edilip ezilmiş patates gibi yan malzemeler de aralarda tabaklara servis edildi.
Doğrusu etler yumuşak ve lezzetliydi.
Ne var ki hepsi istisnasız fazla pişirilmişti, üzerine de abartılmış miktarda deniz tuzu serpilmişti; aşırı tuzluydu. Masada karşınızdakiyle konuşmayı zorlaştıracak volümde disko müziği, yan tarafın ışıklarının erken saatte söndürülmesi sonucu salonun bizim oturduğumuz kısmının karanlığa gömülmesi, ambiyansı olumsuz etkiledi. Buna kahve servisinin aksaması ve hesabın bir türlü gelmeyişi eklenince, restorandan çok da mutlu ayrılmadık.
Yayın tarihi: 29 Kasım 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/29/ct/haber,8012F0A355C94733B6F5B495E10DCC37.html
Tüm hakları saklıdır.