Giriş Saati : 26.11.2008 17:47 Güncelleme : 26.11.2008 18:51
CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, ''Türkiye'yi sosyal devlet kulvarından çıkarıp sadaka devlet kulvarına sokmak isteyen bir hükümete karşı dikkatinizi çekmek istiyorum'' dedi.
Partisinin Kocaeli İl Başkanlığı'nda basın toplantısı düzenleyen Kılıçdaroğlu, ekonomik krizin en ciddi şekilde, yoğun olarak yaşandığı kentlerden birinin sanayi merkezi konumundaki Kocaeli olduğunu ileri sürdü.
Ekonomik kriz konusunda şu ana kadar sağlıklı çözüm üretilemediğini iddia eden Kılıçdaroğlu, krizin derinleşerek devam edeceğinin anlaşıldığını öne sürdü.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın çözümünün işsiz kalanları kaymakamlıklara göndermek olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
''Sayın Başbakan'a sormak isterim, kaymakamlıklardan alınacak 150 YTL ile ailesini kim geçindirebilir? 150 YTL ile geçinilebileceğini düşünüyorsanız ne için Almanya Başbakanı'na '9 bin YTL ile geçinemiyorum' demiştiniz? Utanılacak bir tablo. Türkiye'yi sosyal devlet kulvarından çıkarıp sadaka devlet kulvarına sokmak isteyen bir hükümete karşı dikkatinizi çekmek istiyorum. 2001 yılındaki krizde Türkiye'nin umudu IMF olmuştu, o krizin getirdiği tablo siyasal iktidarın sandıkta yok olmasıyla sonuçlandı. Günümüzde yine ekonomik kriz var ve başbakanın umudu yine IMF. IMF ile pazarlıklar sürüyor. Umuyorum ve diliyorum, önümüzdeki seçimlerde halkımız AK Parti'ye gereken dersi verir. Artık sandıklara gidip bu dersi vermek zorundayız.''
Krizin, üreten, istihdam yaratan, ürettiğini Avrupa pazarlarında, ABD'de, Uzak Doğu'da dişe diş mücadele ederek pazarlamaya çalışan sanayiciyi olumsuz etkilediğini belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: ''Krizden etkilenen sanayicimize devlet hangi tür destek verdi, ne tür yardım yaptı? İstihdamın önü hangi yasal düzenlemelerle açılmaya çalışıldı? Esnaf kredi için başvuruyor, koşul, sigorta prim borcu, vergi borcu bulunmaması. Bu borçlar olmasa esnaf zaten krediye ihtiyaç duymaz. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ekonomik krizin geleceğini çok önceden bildiği için sağlıklı önlemler aldı, düşük faizli krediler uygulandı. Amaç, sanayiciyi desteklemek, üretimin devamını sağlamaktı.''
CHP'NİN TÜRBANLI ÜYELERİ
Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin ''CHP'nin türban açılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusunu şöyle cevaplandırdı:
''CHP, herkesin özgürce giyinmesinden yanadır. CHP, yolsuzluğa karşı çıkan, yoksulluğun kader olmadığını kabul edip sosyal devletin gereklerini yerine getirilmesini isteyen, ulusal kurtuluş savaşı mücadelesi veren atalarımızın koyduğu kuralları kendi ruhunda içselleştiren herkesle beraberdir. Anadolu'dan kopup gelen, büyük kentlerin varoşlarında olan, geleneksel giysilerini giyen insanlara kucak açmak zorundayız.
CHP, herkesin inancına saygı gösteren bir partidir. Kimseyi kılık kıyafeti nedeniyle yargılamıyoruz ama devletin kuralları var. Herkes o kurallara saygı göstermek zorundadır. AK Parti hükümeti hedef saptırıyor, olay geliyor, türban, çarşaf tartışması çıkıyor. Türkiye bir ekonomik krizin içindedir, birileri gelip bize bu ekonomik krizi unutturmamalı. Krizle geldiler, krizle gidecekler. Gidecekler ama ellerini kollarını sallayarak gidemeyecekler. CHP olarak onlardan hesap soracağız, bunları unutmasınlar.''
DENİZ FENERİ DERNEĞİ SORUŞTURMASI
Kemal Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin, Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulunun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla ''Deniz Feneri'' soruşturmasında adları geçen RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın da aralarında bulunduğu 6 kişinin mal varlıkları ile varsa ortağı oldukları şirketlerin mal varlıklarına ilişkin inceleme başlattığını hatırlatması üzerine, şunları kaydetti:
''Din istismarı yapıp tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenlerden hesap sormazsak namerdiz. Almanya'da sonuçlanan Deniz Feneri davası, din istismarının en açık ve net görüldüğü bir alandır. Kuryelik yaptığı söylenen, bu konuda iddianamede yer alan, bugüne kadar her söylediği yanlış çıkan bir kişi RTÜK'ün başında oturamaz. Sayın Zahid Akman'a bir kez daha Kocaeli'den çağrıda bulunuyorum. Oradan ayrılın Sayın Akman, orası size yakışmıyor. Bir kişinin söylediği yanlış, yalan çıkarsa etik değerleri korumakla görevli bir kurumun başında bulunmaması gerekir.''