kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Kasım 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
EMRE AKÖZ

YouTube yasağı Nasrettin Hoca’nın türbesine benziyor

Mesele dergisinin kasım sayısında, Frankfurt Kitap Fuarı hakkında bir yazı var. Yazar ve yayıncı Osman Akınhay, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Nobelli yazarımız Orhan Pamuk'un resmi açılışta yaptığı konuşmalara ilişkin izlenimlerini anlatıyor.
Orhan Pamuk konuşmasının bir yerinde şöyle diyor:
"Bu yıl yayımladığım bir roman için çalışırken eski Türk filmlerini seyretmem, eski şarkıları dinlemem gerekti. Daha önceleri bu işi kolayca YouTube ile yapmıştım ama aynı şeyi şimdi yapamam. Çünkü YouTube ile birlikte yüzlerce yerli ve uluslararası web sitesine girmek, siyasi nedenlerle Türkiye'de yaşayanlara yasak."
Pamuk bunları söyler söylemez, konuşmanın tercümesini dinlemekte olan iki Alman kız, bir anda kulaklıklarını çıkarıp, ellerini de "Nasıl yani" dercesine açarak hayretle birbirlerine bakıyor ve alaycı alaycı gülüyorlar.
Daha sonra Cumhurbaşkanı Gül, "Evet sorunlar var ama durum eskisi kadar kötü değil; ilerliyoruz" diye özetlenebilecek sözlerle durumu kurtarmaya çalışıyor.
Ama boşuna: Çünkü konuşmayı dinleyen tüm gençlerin aklında, "YouTube yasaklayan Türkiye" bilgisi kalıyor.
(Hatırlatalım YouTube'u Türkiye'den başka, İran ve Çin gibi otoriter tonu baskın olan ülkeler yasaklıyor.)
Siyasi açıdan baktığımızda olay burada kalmadı. Soğuk Savaş dönemini hatırlatan manzaralarla karşı karşıyayız.
O zamanlar komünizm tehlikesi diye bir şey uydurmuşlardı. Mesela Nâzım Hikmet'in kitaplarını yasaklıyorlardı.
Ama biraz mürekkep yalamış, 'duyarlı' bir siyasetçiyle konuştuğunuzda, "Nâzım Hikmet'i nasıl da beğendiğini" anlatır, hatta bazı şiirlerini ezbere okurdu.
"Ama ah, şartlar uygun değildi! Şu komünizm tehlikesi bir atlatılsa, halkımız da bu şiirleri okuyabilecekti. Ancak o zamana kadar mümkün olamazdı."
İşte bu saçma vaziyetin aynısı olmasa da bir benzerini bize yeniden yaşatıyorlar:
Hindistan gezisine giderken Başbakan Erdoğan, gazetecilerin "YouTube'a girilemiyor" eleştirisi üzerine, "Yoo, ben giriyorum, siz de girin" diyor.
Fark şurada: Geçmişte mahkeme bir yasak getirir, siyasetçi de bundan memnun kalır, ellerini ovuşturarak uyulmasını sağlardı.
Şimdi ise siyasetçiler, yasağı delmeni yollarını bizzat anlatıyor!
Yani tam bir komedi!
Aslında YouTube yasağının, ön kapıdan girişi kocaman bir kilitle engellenmiş ama arka tarafı herkese açık Nasrettin Hoca türbesinden farkı yok. (Eskiden böyleydi ve Nasrettin Hoca'nın esprisine uygundu.)
Mahkemeler istedikleri kadar yasaklasın YouTube'a gireceğiz; çünkü böyle bir yasak, internetin ruhuna aykırı.
Yine de olayın hiç de komik olmayan bir tarafı var: Siyasetçinin görevlerinden biri de, Meclis'te kanunları değiştirerek, bu tip anlamsız yasakları ortadan kaldırmaktır.
Yani mesele, YouTube yasağını delecek yan yollar önermek değil, yasaklamayı imkânsız hale getirmektir.
Hindistan "bilişim" ve "internet üzerinden iş yapma" konusunda epey ilerledi.
Başbakan Erdoğan'ın Hindistan'dan feyiz almasını ve döner dönmez şu saçma yasağı kaldıracak girişimlerde bulunmasını umalım.