Faşistler,
"kendi yağımızla kavrulalım" önerisini pek severler. Kendi kendine yetme, dünyaya kapanma, yani
"otarşi" politikası, Stalin Rusyası'nın, Hitler Almanyası'nın ve İnönü Türkiyesi'nin şiarı olmuştu...
Bu dış dünya korkusu, bizim memur zihniyetimizin
"yoksulluğa övgü" saplantısıyla da örtüşür. Kendi kabuğunun içinde azla yetinmek, bir erdem kabul edilir. Yeniliğe ve değişime direniş de, dünyaya sırtını dönmeyle atbaşı gider.
Çünkü herkes bize düşmandır, kendimizden başka dostumuz yoktur, cart curt.
Biz bir de
"IMF'ye kafa tutmaya" bayılırız.
Çünkü
Türkiye kapitalist bir ülkedir ama
"kendi kafasına göre kapitalist" olmak ister. Dünya kapitalizminin
"regülatör" örgütüne posta koymak hoş gelir bize. Bizi kimse düzenleyemez!
Kurallara uymayı sevmeyiz biz... Bedel ödemeyi de sevmeyiz... Örneğin dünya çapında bir kriz çıkmalı, pis kapitalistler iyice hırpalanmalı ama kriz bize hiç uğramadan geçip gitmelidir!
Avrupa Birliği'ne de girmek ama böyle girmek isteriz:
Türkiye Avrupa'nın bir parçası olmalı ama
"kendi kuralları ve koşullarıyla" olmalıdır. Kıbrıs'tan çekilmemeli, hiçbir etnik azınlığına hiçbir hak tanımamalı, tarihini hiç kurcalamamalı, hiçbir sorunuyla yüzleşmemeli ve hesaplaşmamalı, bürokrasinin ülke üzerindeki
"vesayeti" de hiç dokunulmadan sürmelidir...
Yani biz onlara değil, onlar bize uymakla yükümlüdürler.
Çünkü biz bize benzeriz, biz dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi cart curt...
Önemli olan Avrupa'nın
"değerlerine" ulaşmak değildir, önemli olan
"gâvurun vereceği paradır" ... O paradan içeride kimlerin çöpleneceği kavgasına da
"politika" deriz biz.
Şimdilerde gene,
"kendi yağımızla kavrulalım, özkaynaklarımıza dönelim, ne güzel kavunlarımız karpuzlarımız var" eğilimi artıyor...
Evet, bu mümkündür.
"Otuzlu ve kırklı yılların", özlemini size kaktırdıkları şekilde gerçekten bir mutluluk dönemi olduğunu sanıyorsanız, deneyebilirsiniz.
Yokluk, yoksulluk, darlık, kıtlık, kötü tüketim mallarıyla yetinmek demektir bu.
Ne kadar döviz geliri, o kadar döviz gideri... Denk bütçe... Cari açık falan yok!... Sıfır enflasyon... İşçi hakkı falan da yok... İsmet Paşa politikası... Kapitalizme mi hizmet edeceğine bürokrasiye mi biat edeceğine bir türlü karar verememiş, yıllardır laf eveleyip geveleyen sevgili ağabeyimiz Güngör Uras bile, bunun
"iki kuşağın ızdırap çekmesine mal olacağını" kabul ediyor...
O ızdırabı dedem ve babam çektiler, ben artık çekmek istemiyorum.
Ekonominin küçülmesine, insanların fakirleşmesine,
"yemeyip içmeyip önce döviz borcu ödemeye, ancak ondan sonra döviz kazanmaya bakmaya" hiçkimsenin tahammülü yoktur ve olmayacaktır.
Hiçkimseyi ne Atatürk devrine döndürebilirsiniz artık, ne İnönü devrine.
Çünkü Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan devirleri yaşanmıştır bu arada...
Hiçkimseyi otarşiye yatıramazsınız.
"Ben de çocuğum da aç gezeriz, yeter ki henüz yüzünü bile görmediğim torunum 2058 yılında rahat etsin", diyen varsa aranızda, buyursun oyunu da onların partilerine versin.
Onların...
"Otarşist faşistlerin"...
Yayın tarihi: 20 Kasım 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/20//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.