kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
9 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Abdullah Karakurt medyaya yansıyan görüntülerin aksine yurtta kaldığı süre boyunca sadece bir kez çocuklardan Şiddet görmüş.

En güzel yıllarımı yurtlarda geçirdim

07.11.2008
ABDULLAH Karakurt 38 yaşında.
Babası ölünce aileyi geçindiremeyen annesi üç kardeşiyle birlikte Abdullah Karakurt'u Mersin Yetiştirme Yurdu'na vermiş. O zamanlar 11 yaşında olan Karakurt, her gece ağlamış ama okumak istediği için yurtta kendine çizilen kadere razı olmuş. Abdullah Karakurt için yurtta geçen yılları, televizyonlara ve gazetelere yansıyan haberlerin aksine son derece mutlu geçmiş. 11 yıllık yurt serüvenini gülümseyerek ve iyi anılarla anlatan Karakurt, üniversite bitirerek hayallerini gerçekleştirebilenlerden biri. Kötü muamele görmeden, iyi eğitim alarak terk ettiği yurt onun için yuva anlamına geliyor. Ama Karakurt, sosyal hizmetler kurumunda yaşananları da göz ardı etmiyor.
Bunların çözümü için Yurttan Ayrılanlar Derneği'nin İstanbul başkanlığını yürütüyor ve sorunu inkâr etmek yerine kökten çözmeliyiz diyor: "1981 yılında, 11 yaşımdayken Mersin Yetiştirme Yurdu'na girdim, dokuz yıl kaldım. Annem bize bakamadığı için üç kardeşimle birlikte bizi yurda verdi. Yurda gidemeseydim annem beni evlatlık verecekti, iyi ki olmamış da yurda gitmişim. Yurtta ortaokul, lise ve yüksekokul dönemi boyunca kaldım. Çok mutlu bir dönem geçirdim. Dokuz yıl boyunca sadece bir kere büyük çocuklardan birinden tokat yedim o kadar. Bizim yurtta kötü muamele yoktu özellikle hocalardan hiç kötü muamele görmedik. Ama bu, hiçbirinde olmuyor anlamına gelmiyor.
Televizyonlarda, gazetelerde yurtlarla ilgili haberler gördüğümde tüylerim diken diken oluyor. Önemli olan kötü muamelenin kalkması, bakın eğitimsiz kişiler orada 'anne', 'abla' oluyorlar. Bizim zamanımızda böyle bir şey yoktu, kadrolu elemanlar vardı. Bizi yıkarlardı bu insanlar, beni annemden sonra yıkayan kişilerdi bunlar. Kendi çocuğu olmayan birinin yurtta olması uygun değil, çocuğu olmayan birinin başka bir çocuğa şefkat göstermesi çok zordur. Bu yaşananların üstünü örtüp, küllendirmek yerine kökten halletmek. İçim eziliyor bu çocuklara yapılanları görünce, evde bir çocuğuyla baş edemeyen bir anne orada 20 çocukla baş edemez. Bakın ben dernek il başkanı olarak gerekli yerlere ulaşmakta güçlük çekiyorum, Ankara'da bir yurtta gördüğüm sıkıntıyı, hocalara söylediğimde bizi o yurda bir daha sokmadılar. Eleştiri kabul etmiyorlar, toplumun tepkisini çekti, 'Bizim yurtlarımızda böyle şeyler olmuyor,' demek olmaz, bunu ne yaparsak düzeltiriz diye yola çıkmak lazım. Yani her görüntü ortaya çıktığında bahanesini uydurmak yerine 'Evet böyle sorunlarımız var el birliğiyle çözelim,' demek gerekiyor.
Yurtlarda bakım yapan kişilerin sürekliliği çok önemli, orada kalan çocuk her yıl bir başkasına alışmaya çalışırsa dengesi şaşar, bu sadece çocuk için geçerli değil, sosyal hizmet alan herkes için geçerli. 'Dışarıdan hizmet', alım sistemiyle çalışıyor yurtlar, benim şu an çalıştığım yerde de her hafta başka bir temizlik elemanı geliyor, masamızı temizliyorlar ama ben her hafta başka birinin gelmesinden rahatsızım. Ben masamı emanet edemiyorum, çocuklarımızı nasıl emanet edelim? Çocuk emanet ediyorsunuz fason elemana, geleceğinizi emanet ediyorsunuz.
SHÇEK Genel Müdürü İsmail Barış'a da telefon ettim, benim projem şu; yurttan çıkmış çocukları alın, bu çocukların sosyal hizmetler okumasını teşvik edin, tercih ettirin.
Bu çocuklar geldikleri yere hizmet vermeye dönsün. Geri dönüşüm sağlayın. Bu çocuklar hoşgörüsüzlükle, topluma güvensizlikle doluyorlar, 'Ben çıkınca nasılsa devlet bana iş verecek' diye okumuyorlar. Yurttan çıkan ilkokul mezunu dolu ortalık, üniversite mezunu çok az. Şu anda Türkiye genelinde üniversitede okuyan 936 tane çocuk var. Bunlar 18 yaşını doldurunca sokağa gönderiliyor, korumadan çıkıyor, sonu ne olacak bunların...

DÖRT KARDEŞ YURDA VERİLDİK
Ben yurtta olduğum yıllarda kafaya koydum, okuyacağım, mevki sahibi olacağım ve yurttaki çocuklara hizmet edeceğim diye. Öyle de yapıyorum. Yurttaki çocukların önüne örnek koymalısınız, bunların yol gösterilmeye ihtiyaçları var.
Yurtta büyümek büyük bir şans, ben yurtta büyümeseydim ya serseri olurdum ya da çoban. Biz beş kardeştik; dördümüz yurda verildi, yurda girmeyen kardeşim en çok zorluğu çekendir. Yurttan çıkan ve kendini kurtarmış, okumuş çok insan var. Ama bunlar kendilerini deşifre etmiyor. Yurt çocuğu olduklarını göstermek istemiyorlar. Ben Yıldız Teknik Üniversitesi'nde işe başladığımda 'Yurttan olduğunuzu söylemeyin,' diye telkin ettiler. Çünkü yurttan çıkmadır, arsızdır, hırsızdır, uyumsuzdur diye bir anlayış var. Böyle bir imajımız var. Ama biz bu imajı yıktık, biz Yıldız Teknik Üniversitesi'ne sekiz kişi girdik, bizden sonra 200'e yakın yurttan çıkma kişi işe alındı. Bana burada 20 milyon YTL'lik işler emanet ediliyor. Devlet bizi okuttu biz devlete borcumuzu ödüyoruz, alnımız ak. Göğsümü gere gere söylüyorum ben yurt çocuğuyum, ben mutlu bir yurt çocuğuyum. Benim çocuğum da mutlu, ailem de mutlu, ben etrafıma ışık saçarım."