Başkasını ezen...
Ezilmesine öfkelenmeyen...
Ezilmesine vesile olan...
Ezilmesine alkış tutan...
Ezilmesini meşru gören...
Bunu sırf o kendisiyle aynı din, mezhep, milliyet, etnisite, statü, kimlik, aidiyet, cemiyet, cemaatten değil diye makul bulan...
Kendisinin ezildiği yolların taşlarını da döşer.
Ve o taşların üstüne basarak aslında, başkasının ezilmesinin seyircisi olmakta, tezahüratına katılmaktadır. Direk "Dünyanın en büyük sırlarından biri" budur işte.
Az sayıda güçlünün nasıl olup da çok sayıda güçsüze onca haksızlıkla tahakküm edebildiğinin sırrı budur.
Tamam, çok zaman korkudur ama çoğu zaman da budur; iknadır, itaattır, aynı yolun yolcusu olmaktır, kendisinin ezilmesine bazen öfkelenirken genelde
"ezme ile ezilme" ilişkisine karşı durmayıştır.
Karşı çıkmayış bir yana, bizatihi o ilişkinin bir cüzü, sureti halinde yaşamak, kendi fikri ve eyleminde onu yeniden üretmek, hayatının birçok direğini başkalarının aşağılık, aşağı, ezilmeye müstahak olduğu kabulleri üstüne dikmektir.
Kırbaç O yüzden...
Bazen,
forsalara en sert vuran kırbaçlar kendi de forsalıktan gelenlere aittir.
Bazen,
kölelerin zincirleri kendi de kölelikten gelenlerce vurulur.
Kraldan çok kralcılar, adı üstünde, aslında kral olmayanlardır.
"Formen", mesela işçidir, ama bazen ruhu önce onlara karşı düşmandır.
Birçok aşırı milliyetçi,
"saf ırk"çı, kökeni başka yerlerde de olandır.
Bir ötekinin camını kıran da, kırana karşı pompalıya davranan da, esasta toplumun en güçlüleri değildir.
Paranın, iktidarın, silahın, ideolojinin, linçin gücünün esas sırrı budur.
Güçsüzlerden ordular derleyip başka güçsüzleri (ve başka güçsüzlere) kırdırmaktır.Güçsüzleri ancak birbirlerine karşı güçlü hallere sürüklemektir. Bunun için, asla onların güçsüz hayatlarına, ezilmiş hallerine atıf yapmazlar; tam tersine, bazen dinin, mezhebin, bazen milliyetin, ırkın, etnik aidiyetin, efsanelerin gücünü onlara bahşederler.
Öteki güçsüzlerin hainliği, düşmanlığı, aşağılıklığı karşısında onlara böbürlenme, gurur, diş bileme, intikam, linç, katletme, ezme ve ezenlere alkış fırsatı bahşederler.
Barış İlle kin ve kan olması şart değil.
"Barış halinde" neler oluyor, o da öğreticidir.
Mesela, şu kriz ortamında,
"Türkiye Büyük Millet Meclisi" ile
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti" öncelikle hangi
"barışlar", hangi
uzlaşmalar" içinde, ona bakarsınız.
"Varlık Barışı" adıyla,
"büyük sermayeler, büyük paralar, büyük şirketler, büyük medyalar" la
"trilyonlarca liralık vergi aflı barış" ovalayan
"millet temsilcileri, halk çocukları, bir nevi zenciler"in milyonlarca zordaki insanla da nasıl
"barış" tahayyül ettiğini anlamaya çalışırsınız.
Onbinlerce kişilik bir ordu söz konusu olduğunda dahi, binlerce insana karşı adil olup olunmadığına, ayrımcılık yapıp yapmadığına dikkat edersiniz.
Milyonlarca
"alttaki" için
"Yokluk, Yoksulluk Barışı" tasarıları olup olmadığına bakarsınız.
"Alttakiler"in verilmeyen hakları söz konusu olduğunda,
"Büyük muhafazakâr demokratlar" ile
"Büyük cumhuriyetçi askerler"in nasıl uzlaşabildiğine...
"Büyük sermayeye af" söz konusu olduğunda,
"İktidar ile sözde muhalif büyük medya" nın nasıl birbirinde boncuk bulduğuna...
Bunların nasıl anlatıldığına, ambalajlandığına, hep olağanlaştırıldığına bakarsınız.
Bakış Hayatınızın temel direğine, çoluk çocuğunuzun geçimine dair bu temel meseleyi, temel çelişkiyi hakikaten kavrarsanız...
Bir bakmışsınız, başka meselelerde de fikirleriniz değişiyor...
Bir bakmışsınız,
"Amerikalı zenci"nin seçilmesinden hoşlanan, başka ülkelerde ezilenlere sempati duyan şefkatli kalbiniz, kendi memleketinizde de
"her türlü ezilen"i buyur ediyor; yeni kardeşliklere, dayanışmalara, yepyeni bir zihniyete ve daha olgun bir vicdana yelken açıyor!
Yayın tarihi: 7 Kasım 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/07//haber,4006CADA69374570A10D5F6CD6E5DAC2.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.