Demokratik Toplum Partisi (DTP), Kürt sorununun çözümü için önerdiği "Demokratik Özerklik Projesi"ni 64 sayfalık bir kitapçıkta toplayıp milletvekillerine, bakanlara ve Ankara'daki büyükelçiliklere gönderdi. Üç dilde (Türkçe, İngilizce ve Kürtçe) hazırlanan, kapağı o malum renklerle (Yeşil, Kırmızı, Sarı) süslenmiş kitapçığa özellikle bazı muhalefet milletvekillerinin sert tepki gösterdikleri, örneğin CHP'li Mustafa Özyürek'in "
Türkiye'nin federasyona bölünmesi öngörülüyor" diye celallendiği belirtiliyor.
Bir öneriye karşı çıkmak, hatta tehlikeli bulmak ayrı şey, önerinin tartışılmasına bile katlanamamak ayrı şey.
Biz Türk demokrasisinin Kürt sorununun çözümü için her tür öneriyi dahi tartışacak kadar olgunlaştığına inanıyoruz. Menderes'e kadar gidiyor Kaldı ki, DTP'nin
Türkiye'nin 2025 özerk bölgeye ayrılması önerisi yeni bir fikir değil.
7'nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren geçen yıl
"Türkiye'nin eyalet sistemine geçebileceğini" söyledi. Dahası Milli Güvenlik Konseyi olarak bir tür eyalet modeli olan bölge valilikleri düzenine geçiş için kanun hükmünde kararname yayınladıklarını açıkladı.
8'inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal da,
"Eyalet sisteminin tartışmaya açılmasını" önerdi, hatta yakın çevresine göre bu modeli kafasında ciddi olarak biçimlendirmeye de başladı.
Evren ve Özal'dan önce 1970'lerde Bülent Ecevit.
"Yerinden yönetim",
"Demokratik özyönetim" gibi projelerle
Türkiye'nin idari yapısında reform arayışlarında bulundu.
Ecevit'ten çok önce, 1950'lerin sonuna doğru Adnan
Menderes, Türkiye'nin ABD gibi eyalet sistemine geçmesini ciddi biçimde düşündü ve bu görüşünü çalışma arkadaşlarıyla paylaştı. (Malum; o zamanlar "Küçük Amerika" olmakla övünüyorduk.)
Menderes'ten önce
Türkiye tek parti döneminde
"Genel müfettişlikler" uygulamasıyla yarı eyalet modelini denedi.
Hem sonra çok da uzağa gitmeye gerek yok: 5 yıl önce hükümetin hazırladığı
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı'nda öngörülen 26 bölgede
kalkınma ajansları kurulması projesi de DTP'nin projesiyle veya "Özerk bölge" ve "Yerinden yönetim" talepleriyle büyük ölçüde örtüşüyordu.
O nedenle kıyameti koparmak yerine soğukkanlılıkla tartışmak için gerekli ortamın oluşmasına katkıda bulunmak daha doğru olur.
Çünkü böyle bir projenin "Fizibl" olup olmadığı ancak o tartışmalar sonunda anlaşılabilir.
Bize göre, DTP'nin önerisi, ne coğrafi, ne sosyolojik, ne siyasi açılardan gerçekçi değil.
1921 Anayasası emsal mi? Bu projeyi hazırlayan Öcalan esin kaynağı olarak 1921 Anayasası'nı gösterdi. Gerçekten 20 Ocak 1921 tarihli 23 maddelik "Teşkilatı Esasiye Kanunu"nda "Vilayetlerin mahalli umurda muhtar olduğu", "Milli Eğitim, İktisat, Tarım, Bayındırlık, Sağlık, Vakıflar alanlarındaki işlerin yönetiminde vilayet şuralarının yetkili oldukları" belirtiliyordu ama aynı Anayasa'da şu hükümler de vardı: "Yasama yetkisi ve yürütme gücünün tek sahibi Büyük Millet Meclisi'dir", "Milletvekilleri vilayetlerin halklarınca seçilir ama tüm halkın vekilidir".
Bu hükümler 1921 Anayasası'nın özerk illerden oluşan bir Türkiye değil, devletin ve milletin birliğine ve ülkenin bütünlüğüne dayalı bir Türkiye öngördüğünü açıkça ortaya koyuyor. Yani 1921 Anayasası, "Demokratik Özerklik Projesi"ne dayanak veya kaynak yapılamaz.
Ama dediğimiz gibi tartışılmalı. Yetmez; tartışmalardan verim alınabilmesi için kapsamı genişletilmeli, Kürt sorununun demokratik yollardan çözümü arayışlarına da fırsat tanınmalı.
Hatta
siyasete yardımcı olabilecek "Üçüncü kişiler"in, "Bağımsız beyinler"in desteği de aranmalı. Zaten Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ da Bakanlar Kurulu'nda verdiği brifingde "Terörü bitirmek için her yol denenmeli, çabalara destek verecek herkesle görüşülmeli" önerisi yapmadı mı?
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün edebiyat dalında Yaşar Kemal'e verilmesini bu arayışların ilk adımı olarak görmek istiyoruz.
Yayın tarihi: 30 Ekim 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/30//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.