kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
28 Ekim 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ERGUN BABAHAN

Devlet, toplum ve çözümler

Devlet, Türkiye'de en kutsal varlıkların başında geliyor.
Osmanlı'nın parçalanmasına yol açan İttihatçılar, yola "Devlet elden gidiyor, kurtarmak lazım" şiarıyla çıkmıştı.
Bizim coğrafyada, devlet toplumdan bağımsız, onun üstünde, hatta toplumun tapınması gereken bir varlık gibi algılanıyor.
Bugün geldiğimiz noktada Kürt sorunundan dış politikaya kadar birçok alanda toplumun farklı kesimlerinden sesler çıkması, kendilerini devletin temsilcisi gören kesimlerde rahatsızlık yaratıyor.
"Siz devletten iyi mi bileceksiniz?" bu kesimin en yaygın söylemi.
Son kitabı "İmparatorluktan Cumhuriyete", iki cilt halinde Bilgi Üniversitesi yayınlarından ve İngilizce olarak yayınlanan Feroz Ahmad, bunu Asya Tipi Üretim tarzının doğal bir sonucu olarak görüyor.
Asyatik devletin hiçbir sınıfı öne çıkarmadan, hepsini sömürme esası üzerine kurulu olduğunu belirtiyor Ahmad.
Bu yapının Tanzimat'la birlikte yeni bir biçim kazandığının devletin yeni bir sosyal yapı ortaya çıkarmak için sosyal mühendislik rolüne soyunduğunun altını çiziyor.
Yani gelişim ve değişimin öncüsü olan kesimleri destekleyip demode veya gelişimin önünü kesen kesimleri tasfiye etmek rolünü üstleniyor devlet.
Bu rol sadece ekonomiyle kısıtlı değil.
Devlet sanattan siyasete, spordan bilime kadar her doğruyu bilen ve yön veren bir merkez oluyor.
Türkiye'nin yüksek öğrenim sisteminin dünyada eşine pek az rastlanır olmasının bir sonucu bu aslında.
Neticede üniversite yüksek eğitim lisesi haline gelmiş oluyor.
Sanatta istenen sanatçı taltif ediliyor, zararlı görülen ya sürülüyor ya cezaevine tıkılıyor.
Ama bunu yaparken Batı hedefi de yakalanmak isteniyor.
1971, 1980, 2000 krizleri ile ekonomik sistem her aşamada dış dünyayla daha bütünleşir hale geliyor.
Reformların önemli bir kısmı, Tanzimat'ta olduğu gibi dış baskıyla gerçekleştiriliyor belki, ama yine de gerçekleştiriliyor.
Her reform, toplumun yapısını değiştiriyor.
Artık sadece devletin eline, sözüne bakan sınıflardan oluşan yapı kalmıyor ortada.
Çokseslilik dediğimiz olgu bu gelişimler sonucu ortaya çıkıyor.
Düne kadar tamamıyla askere havale edilmiş olan Kürt sorunu bugün tüm toplumun meselesi.
Toplumun artık devletten farklı çözüm modelleri, arayışları ortaya çıkabiliyor.
Askeri yöntem dışında çözüm arayışları kadar, terörden medet uman kamu görevlileri olduğu seslendiriliyor.
Şu an karşı karşıya olduğumuz tablo çok iç açıcı görünmeyebilir ama tarihsel perspektiften bakınca çok yol aldığımızın da bir göstergesi aslında.