Metot oyunculuğuna sıkı sıkaya bağlı olan Adrien Brody eleştirmen bakışını merak ediyordu, gösterdik!
Bir Festival böyle geçti
45. Antalya Altın Portakal Film Festivali su gibi akıp geçti. İyi film izlemenin lüks olmaktan çıktığı festivalde, Türk sineması adeta gövde gösterisi yaptı. Hollywood dolaylarından Antalya'ya gelen 'ünlüler' de ortamı renklendirmekle kalmadı yerli film izleyip özgüvenimizi tazelediler..
* O kadar çok iyi film vardı ki havuz ve denize rağbet azaldı.
* Program kitapçığı, festivalin en değerli nesnelerinden biriydi. Kitapçığı kaybedip başkasınınkini çaktırmadan yürütenlere rastlandı.
* Açılış ve kapanış partilerinin dışında eğlence mekanı Hillside'ın Black adlı barıydı. İlk günlerde pek rağbet görmese de çarşamba gecesi millet bütün kurtlarını döktü. Eee, kitlenin rahatlamaya da ihtiyacı var ne de olsa. Ama sonradan öğrendik ki, mekanın Black Bar olmasının özel bir sebebi varmış. Meğer yönetmen Paul Verhoeven lobide fazla gürültü yapılmamasını istemiş.
* Ulusal Yarışma'da film gösterimleri sonrası yapılan kafe söyleşileri yönetmenlerin zaman zaman kabusu oldu. Yönetmenler kafeyi bloke eden 'laikçi teyzeler', 'sosyal gerçekçi amcalar' ve 'çok güzel bir film çekmişsiniz ama amacınız neydi' diyen seyirciler karşısında şaşırıp kaldılar. Yılın sorusu ise Üç Maymun'un gösteriminden sonra geldi: "Ben filmin ismine bakıp filme geldim ama umduğumu bulamadım." Cevap Yavuz Bingöl'den geldi: "Eee bizi maymuna benzetemediniz mi?"
* Hillside, yabancı konukların ve kendini aynada seyredebilmeye dayanan festival konuklarının mekanıydı. Sheraton Oteli Türk sinemasını ağırladı. Festivalde her ne kadar masterclass'lar Hillside'da düzenlense de, Sheraton'da da alternatif masterclass'lar vardı. Şöyle ki, lobide Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem, Semih Kaplanoğlu, Derviş Zaim ve Yeşim Ustaoğlu'nu görüp muhabbetlerine ortak olanların, vizyonu değişti.
* Futbol, sinema yazarlarının olduğu kadar meğer yönetmenlerin de baş tacıymış. Kimi yönetmenler Türkiye'nin Bosna Hersek ve Estonya ile yaptığı maçları izleyebilmek için maç saatinde TV karşısında hazırdılar. Sinema yazarlarıyla kardeş kardeş maçları izlediler. Hatta bir ara takım kurulup maç yapılması bile gündeme geldi.
* Festivalde yabancı bir yıldızla burun buruna gelmeme olasılığınız yüzde 0. En çok Danny Glover'la çarpıştık. Kaç film izledi biz bile sayamadık. Matthew Modine'in iyi bir muhabbet adamı olduğunu, Michael Ironside'ın aslında gerçek kötü olmadığını, Mickey Rourke'un köpeğine gerçekten taptığını, Kevin Spacey'nin eğlenmeyi çok sevdiği öğrendik.
* Otel lobilerinde film kritikleri yapan sadece sinema yazarları değildi. Yönetmenler, oyuncular, dağıtımcılar yani bütün festival konukları uzun uzun filmler üzerine konuştu, birbirlerine film tavsiye etti. Bu tavsiyelere uyup sinemalara giden kimi konukların geri döndüğü bile oldu. İnanmayacaksınız ama salonlar tıka basa doluydu.
* Engin Yiğitgil durumdan oldukça memnun. "Sabır ve zaman her şeyin ilacı, gelecek yıl daha iyisi olacak, eleştirilerinizi eksik etmeyin," dedi. Yiğitgil, iki yıl önce yaptığımız 'Basın odası kurmayı unuttular' haberine atıfta bulunarak, "Bu yıl üç tane kurdurdum," diyerek espri yapmayı da ihmal etmedi.
Yayın tarihi: 25 Ekim 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/25/ct/haber,4553D2AE5ED24598B57FB6FF53500863.html
Tüm hakları saklıdır.