Özcan Erdoğan'ın hazırladığı 'Dahiler ve Aşkları' isimli bir kitap okuyorum... Sanat, edebiyat, bilim ve düşünce dünyasına yön vermiş pek çok insanın hayatı üzerinden aşka bakıyor, insana dair ne duygu varsa hepsinin içinde olduğu değişik aşk öykülerini okuyorsunuz. Örneğin Dostoyevski ile Maria Dimitriyevna'nın ilişkisi. "Birbirimizi çok seviyorduk ama ikimiz de mutlu değildik" demiştir Dostoyevski... Aşkın en acı hali belki de budur. Büyük yazar, devlet düzenini yıkmaya çalışmaktan tutuklanır ve kürek cezası çekmesi için Sibirya'ya gönderilir. Beş yıllık cezasının bitiminde de Maria Dimitriyevna ile karşılaşır. Maria otuz yaşlarında tüberküloz hastası, sarışın bir kadındır. Birbirlerinden etkilenirler... Hastalıklı ve yalnız geçmişleri onları birbirine yakınlaştırmıştır. Evlenirler. Ama birkaç yıl sonra her şey değişir. Tutkular ortadan kalkar. Eşinin ölümünden sonra Dostoyevski'nin yazdıkları ilginçtir. "Bana sınırsız bir sevgisi vardı, ben de onu ölçülemeyecek kadar seviyordum fakat birlikte mutlu yaşayamadık" itirafında bulunur. Bu hastalıklı bir durumdur. "Birlikte kesin olarak mutsuz olduğumuz halde ki bu onun garip, şüpheci karakterinin, hastalıklı imgeleminin sonucuydu, birbirimizi sevmeyi önleyemiyorduk. Mutsuzluğumuz arttıkça birbirimize daha çok bağlanıyorduk" der. Ama Dostoyevski, zaten hep böyle kadınlarla birlikte olmayı tercih eder... Ona göre aşk belki de mutsuzluğun ta kendisidir. Kitapla ilgisi yok ama aşkın dili ortak nasılsa... Erkek arkadaşıyla yaşadığı sorunlar nedeniyle bir aydır hayatı sadece ağlayarak yaşayan bir arkadaşımız var. Ne söylesek dinlemiyor. Çok acı çekiyor ama çok aşık olduğunu, asla ayrılmayacağını söylüyor. Yani aslında her insan istediği aşkı yaşıyor. Biz sonunda onun böyle yaşamayı sevdiğine karar verdik. Ve bu kitaptan bir adet de ona hediye ettik...
Bugünkü Tüm Yazıları
"Birbirimizi çok seviyorduk ama..."
Yayın tarihi: 14 Ekim 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/14/gny/baliksirti.html
Tüm hakları saklıdır.