Moda denilince adı
New York, Paris ve Milano ile birlikte anılsa da Londra bir başka şey... Ayrı bir ruh, bağımsız bir kimlik... Kendi enerjisinden kendine özgü bir şeyler doğuran bir şehir... Londra'yı adım adım gezerken, en lüksünden, en ucuzuna mağazaları dolaşırken, bütün o sokaklardaki insanların vitrin mankenlerinden daha albenili, daha renkli ve daha canlı olduğunu görüyorsunuz. Yani marka bir kıyafete dünyanın parasını ödeseniz de; o renkli kalabalığın içinde çok sıradan, hatta sıkıcı olma riskiniz de var. Çünkü sizi kuşatan her şey; bütün o kalabalık; hepsi o kadar renkli, o kadar özgün ki... Evet, Londra'dayız... Şehir her zamanki gibi kalabalık... Ve tabii soğuk ve tabii çok yorucu... Ama çok renkli... Gözünüzün önünden bütün dünyanın insanları hayatları, beğenileri ve zevkleriyle resmi geçit yapıyor sanki. Mantosunu hatta kürkünü giymiş olan da var, mini şortlarının altına 'ugg botları' çekip, üzerlerinde incecik askılı bluzlarla dolaşanlar da... Müthiş bir özgürlük. Kimse kimseye bakmıyor, kimse kimseyi eleştirmiyor. Ve şehrin efendileri kesinlikle ikinci gruptakiler. Bu şehri onlar yaşıyor. Bizim Londra'da bulunuşumuzun nedeni ise; Converse'in 2009 ilkbahar modellerinin tanıtımı nedeniyle düzenlenen etkinlik... Bu koleksiyonda özellikle dikkat çeken Converse'in RED isimli koleksiyonu. Koleksiyondan elde edilen gelirin bir bölümü ile 2007 ilkbaharından itibaren Afrika'da AIDS, tüberküloz ve sıtma ile savaşan programlara finansal destek veren Global Fon'a katkıda bulunuluyor. Converse bu yıl 100'üncü yılı nedeniyle RED projesi için özel bir koleksiyon hazırlamış. Tüm dünyadan 100 tasarımcıyı biraraya getiren koleksiyonda yer alan 100 farklı tasarımla, AIDS ile mücadele ve projenin önemi vurgulanmış. Artists koleksiyonunda yer alan ayakkabıların satışından elde edilen gelirin yüzde 10'u sözünü ettiğim fona aktarılıyor. Yeni modelleri inceledik, tek tek hikayelerini dinledik. İkisi ilginçti... Biri Amerikalı müzisyen Michael Franti'nin tasarımı. 7 sene boyunca ayakkabı giymemiş. Bu sayede ayaklarını yere daha dikkatli basmayı öğrendiğini söylüyor. Bayıldım bu felsefeye... Franti'nin tasarımı ayakkabının tabanında bir çıplak ayak motifi var bu nedenle... Ve ikincisi... Polonya kökenli Andrew Mania'nın tasarımı... Zaten şimdiden siparişler yağmaya başlamış. 'This is not a shoe, it's a mania' (Bu sadece bir ayakkabı değil, bir manya-tutku) söylemini kullanan Andrew Mania; bunun ayakkabıdan çok daha fazla bir şey ifade ettiğini söyledi... Aynen öyle... Aslında her model (ki hepsinin öyküsünü burada yazmam mümkün değil) ayakkabıdan daha fazla bir şeyler ifade ediyor. Sonuç; Avrupa, Ortadoğu ve Afrika bölgesinde RED koleksiyonundan en fazla ayakkabı satan üçüncü ülkeymiş
Türkiye... Gördüğünüz gibi bir ayakkabı bazen sadece bir 'ayakkabı' değil, çok daha başka şeyler de ifade ediyor. Onun için bastığınız yere dikkatli bakın. Yani tüm dünyaya ve hayata!
Bugünkü Tüm Yazıları
Londra, moda ve çıplak ayaklar!
Yayın tarihi: 23 Eylül 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/23/gny/haber,55BD50DA73C849E9B958EE2BB94E82B4.html
Tüm hakları saklıdır.