"Ben yönetici olduğum sürece Mustafa Denizli bu kulübe adımını atamaz," diyen Yıldırım Demirören ve Denizli...
Top mu yuvarlak, kulüpler mi?
Futbol kulüplerinde acayip işler olmaya devam ediyor... Yönetimler kaval, tribünler şişhane... Sahi, size de şu futbol âleminden baygınlık gelmedi mi?..
Bakın kıymetli okurlar, ben senelerdir futbol izlerim ama olayın hâlâ tam olarak ne olduğunu anlayamadım. Tabii vücudum müsait olmadığı için fiilen top oynamışlığım yoktur, bu bir izah olabilir. Ne var ki, ben sahada dönen toptan söz etmiyorum. Onu anlayabiliyorum Allah'a şükür.
Benim problemim saha dışıyla. Misal, Beşiktaş Başkanı Sayın Yıldırım Demirören sürekli anlaşılmaz şeyler yapıyor. "Ben bu kulüpte yönetici olduğum sürece Mustafa Denizli bu kulüpten içeri giremez," diye demeç vermişti, şimdi Mustafa Denizli, Beşiktaş'a teknik direktör oldu. E, Demirören hâlâ başkan... Nasıl olacak bu işler?..
Siz de diyeceksiniz ki, ne kadar lüzumsuz iş varsa ona kafa yoruyorsun.
Evet efendim, benim durumum da ne yazık ki bu. Ve fakat koskoca kulüp başkanı bir çeşit kanaat önderidir ve topluma tuhaf bir örnek olmaktadır.
Birilerinin bu tür şeylerle ilgilenmesi lazım... Sonra, Çarşı grubu var bu Beşiktaş tribünlerinin. Kendilerini feshettiklerini açıkladılar, ardından bir de baktık ki, 'yoğun istek üzerine' bu işlere devam etme kararı aldılar. 'Bu işler'den kasıt, maç işleri. Tabii bilet işlerinden de söz eden çok.
AZİZ YILDIRIM VAKASI
Bilet demişken, aklıma geldi, Fenerbahçe kulübünde de, biliyorsunuz, ligde alınan saçma sonuçların ardından tahtı sallanan Aziz Yıldırım vakası var. Taht diyorsam, mecaz değil.
Kendini hakikaten kraliyet mensubu sandığından eminim. Bir çeşit mutlakiyet rejimiyle yönetiyor kulübü. Daha evvel, 'Tuvaletçi Sefa' olarak anılan amigo ve grubunu Fenerbahçe tribünlerinin başına tebelleş eden, hatta kaleci Rüştü'yü tokatlattırdığı rivayet eylenen Aziz Bey, şimdi bu Sefa'nın Genç Fenerbahçeliler (GFB) grubuyla savaş halinde.
'Yok artık!' diyeceksiniz ama hakikat bu. Murat Toklucu diye bir yazar var, kendisini uzaktan uzağa takip ediyorum. Expres dergisinde şöyle yazmış: "Fenerbahçe Stadı'nının eski günlerinde Sefa maç öncesi sahada turlar, tribünler tekbir getirince bozkurt işaretiyle kitleyi selamlardı. ... Kuzey Irak'la gerilimli dönemde 'Bir gece ansızın... 81 Düzce, 82 Musul, 83 Kerkük' diye pankart açtılar, Hrant Dink'in öldürülmesinden birkaç hafta sonra katıldıkları canlı yayına hepsi Ogün Samast'ın beyaz beresini takarak çıktı.
2005-2006 sezonuna gelindiğinde işler biraz değişti. Aziz Yıldırım 'Fenerbahçe'de tek reis var, o da benim' diye başladığı bir açıklama yaptı.
Başkana göre yeni yasa gereği taraftarlara bedava bilet ve para vermeleri yasaklanmıştı, kendisi yasalara saygılı olduğu için artık Sefa ve grubuna destek vermeyecekti.
Aslında senelerdir kendisinin palazlandırdığı GFB'yle arasının açılmasının sebebi, GFB ve Sefa'yı can düşmanı, eski yönetici Sadettin Saran'ın destekliyor olmasıydı. Başkan tarafından kulüpten uzaklaştırılan ve her fırsatta 'Bir gün mutlaka Fenerbahçe başkanı olacağım,' diyen Saran para musluklarını açınca Sefa ve grubu başkana muhalif bir grup haline geldi. Artık başkan GFB tribünlerinden yükselen küfürleri tek el hareketiyle bastıramıyor, takımın protesto edilmesine, tribünde kavgalar yaşanmasına engel olamıyordu." Demek ki Saadettin Saran sadece Hülya Avşar'ın manitası değilmiş...
Şimdi hani Beşiktaş'a, Fenerbahçe'ye laf söyledik, "Galatasaraylı bu adam," diye düşünmeyesiniz diye, Ali Sami Yen Stadı'nın etrafında maç günleri karaborsa bilet satan arkadaşların da hiç temiz münasebetlere sahip olmadığını belirteyim. Tribünlerde 'Reis' diye anılan acayip insanlara bu biletleri vahiy yoluyla indirilmiyor tabii.
Ortada, amiyane tabirle, net bir 'indiragandi' durumu var. E, ben hangi takımı mı tutuyorum? Takdir edersiniz ki, insan anlayamadığı şeyi tutmakta zorlanır...
Yayın tarihi: 11 Ekim 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/11/ct/haber,62AD265305514981A75EB15CBFE7CA43.html
Tüm hakları saklıdır.