76 yaşındaki eczacı Melih Ziya Sezer...
İlaç değil tarih kokuyor
Kadıköy'deki 106 yıllık Yeni Moda Eczanesi'ni, vitrininde terlik, güneş kremi sergilenen diğer eczanelerden ayıran sırlarını anlamak için görmek lazım... Mekânın içinde eski İstanbul yatıyor..
Butikler, markeler, lokantalarla sıralı Kadıköy'deki Moda Caddesi'nden yukarıya doğru ilerlerken sol taraftaki bir kapıdan kulağınıza klasik müzik sesi gelirse, durun ve çekinmeden içeriye girip o eski kokulu havayı içinize çekin...
İlaç değil, toz değil, kolonya hiç değil... Bu belli ki anıların, dostlukların, yaşanmışlığın kokusu...
Eski İstanbul'un gündelik yaşam kültürüne biraz meraklıysanız, bu koku size o yılların da kapısını aralayacak bir anahtar aslında... Vitrin camındaki konser ve sergi afişlerine bakıp, "Acaba bir kültür merkezi ya da antikacı mı?'' diye düşünürken kapının kenarına asılı 'Eczane' tabelasını görünce çelişkiye düşebilirsiniz. Çünkü vitrininde ne bir güneş kremi ne terlik ne de "Saç dökülmesine yüzde 100 çözüm!'' vadeden bir ilaç afişi var.
Sadece büyükçe bir taş havan, içinde de havan topu... Burası ne antikacı ne de müze... Dededen toruna üç neslin, birbirine gönülden bağlı bir ailenin emeğini taşıyan tarihi Yeni Moda Eczanesi...
Kapıdan girince önce bir çan sesi duyuluyor, sonra da ahşap paravanın arkasından eczacı Melih Ziya Sezer başını uzatıp, "Buyurun,'' diye karşılıyor sizi... Ön sıradaki dolaplarda bildiğimiz bazı ilaçlar, arka tarafa doğru üzerlerinde eczacıların, doktorların adının yazılı olduğu soluk renkli artık kullanılmayan ilaç şişeleri, sabunlar dizili...
ÜÇ NESİL ECZACI AİLE
Hepsinin de birer anısı var.
Gerisini Melih Ziya Bey'den dinliyoruz: "Eczanemizin yaşamasında ailemizin kadınlarının rolü büyük.
Annemin, eşimin... Ailenin direği kadınlardır. Babam Nejat Sezer, ben ve oğlum Ali, üç nesil İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunuyuz. Bu eczanenin ilk kuruluşu da 1902'ye kadar gidiyor.
Faik İskender Göksel, Kızıltoprak'taki Eczane-i Saadet eczanesini 1928'de ikiye ayırıyor ve birini burada açıyor. Babam da şimdiki yerimizin yanındaki bu eczaneyi, onun vefatı üzerine 1937'de devralıyor. Babam, ilk eczanesini memleketi Urfa'nın Birecik kazasında, ikinci eczanesini Konya'da açmış. Burası üçüncü eczanesi. Ben 11 yaşındayken de ölünce, onun ardından annem kanunen beş yıl burayı kalfalarla birlikte işletti.'' 32 yaşında dul kalan annesi, eczaneyi ayakta tutabilmek için mücadeleye başlayınca, Melih Ziya Bey'in kaderi de yazılmış...
Psikoloji ya da edebiyat eğitimi almayı isterken babasının mesleğini devam ettirebilmek için o da Eczacılık Fakültesi'ne kaydını yaptırmış. Ama asıl bilgileri işinin ustası kalfalardan öğrendiğini söylüyor.
Bütün bir ömrü neredeyse burada geçen Melih Ziya Bey'in eczanesi yıllar içinde, dostlarını ağırladığı bir buluşma yerine dönüşmüş.
Kasik müzik eşliğinde sohbetler, satranç turnuvaları yapılmış... Hiç yurtdışına çıkmamış. O bir yere gitmese de eczanesinde kurduğu dünyanın zenginliği ona yetmiş. Üstelik kimler yok ki eczanesinin müdavimleri arasında... Haldun Taner, Özdemir Asaf, Melih Cevdet Anday, Mina Urgan'dan Ayşegül Sarıca, Gülten Kazgan'a kadar pek çok yazar, sanatçı... Melih Ziya Bey'in oğlu ise akademisyenliği tercih etmiş. Yaşamıyla mesleğini hep ilkeli ve dengeli götürmeye özen gösteren eczacı Melih Ziya Sezer, "Peki, sizden sonra bunca hatırayı kim devralacak?'' sorumuzu da, "Bilmiyorum, her şeyin bir sonu vardır,'' diye yanıtlıyor.
Yayın tarihi: 11 Ekim 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/11/ct/haber,51B59DDC6B69465BA4A1E23C501A479B.html
Tüm hakları saklıdır.