kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
5 Ekim 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Cinnet

70'lerden medet ummak

YEŞİM TABAK
03.10.2008
Korku sineması 90'lardan bu yana iki heyecan dalgası yaratmayı başardı; ikisi de kısa sürdü fakat geriye çok seri işleyen, 'tür sinemacılığı' derken klişelerin sözünden bir gıdım çıkmayan ve gişesi de kimseyi üzmeyen endüstri kolları bıraktılar. Uzakdoğu'nun, özellikle Kore ile Japonya'nın hayalet öyküleri ve onların Amerikan versiyonları ömrü uzadıkça uzayan bir furya. Amerikan korku sineması da Çığlık, Fakülte ve Blair Cadısı'yla türe önce otopsi, sonra elektro şok uygulayıp korku mitlerini yeniden parlattığından beri, korku filmleri neredeyse vizyonun müdavimleri. En çok ziyaret edilen eski geleneklerden biri, taşra gezisindeki şehirlilerin ucube taşralıların vahşi ve akıl almaz saldırısına uğradığı hikâyeler. Yani Deliverance, Texas Chainsaw Massacre ve Last House on the Left gibi cüretkâr 70'ler klasiklerinin mirası. Şimdilerde bu filmlerle büyüyen adamların filmlerini izliyoruz. Fakat herkesin 'tür sevgisi', Tarantino ya da Rodriguez'inki gibi yeni bir yaratıcılığa dönüşmüyor. Cinnet / Timber Falls'un yönetmeni Tony Giglio ve senaryoyu birlikte yazdığı Daniel Kay'in türü sevdikleri bile şüpheli zaten. Yine de Texas Chainsaw Massacre efsanesinin kayda değer hiçbir yenilik katılmaksızın çekilmiş sayısız kopyasından birini izlemek isteyeceğimize emin olmalılar. Ki bunca çabaya girmişler. Belki de Türk korku filmcileri, dini unsurlarla dehşet saçan hikâyeler yerine, Batı'dan bu tip 'taşralılarla şehirlilerin cinai karşılaşması' hikâyelerini ithal etmeliler. Amerikan versiyonları artık altmetin üretemeyecek kadar fabrikasyon. Tam da şu anda Türkiye'de geçen bir örnek, bu dönemle ilgili epey ilginç göndermelere vesile olabilirdi. Kürtajla alınan ceninin intikamını veya cin işi dehşeti izlemekten daha ilginç olacağı kesin. Korku, sinema tarihinde en çok iniş ve çıkış yaşayan, kendini çabuk yenilemesi gereken bir tür. Birileri yeni bir heyecan dalgası yaratana kadar da, taş üstüne taş koymak yerine böyle cepten yemeye devam edecek gibi görünüyor. Cepten yemenin eksiksiz bir örneği için, geçen haftanın filmlerinden Orijinal Cinayetler / Righteous Kill'e de bakılabilir. Gerçi burada en azından iki yıldızın, Robert De Niro ve Al Pacino'nun varlığı söz konusu. Aksi halde, filmlerdeki 'kanka polis dedektifleri' ve seri katillerle ilgili bildiğimiz her şeyin tatsız bir uygulamasını izlemenin hiçten bir manası olmazdı. Film daha en başında satranç üzerine tipik polisiye film güzellemelerine girişerek, bize beklediğimizden farklı bir şey vermeyeceğini belirtiyor zaten. Sinemada ikinci kez bir araya gelen De Niro ile Pacino'ya gelince; evet bu filmde iyi ki varlar ama bu buluşmanın olası veya umut edilmiş büyüsünden pek eser yok ortada. Michael Mann Büyük Hesaplaşma / Heat'te (1995) onları bir araya getirdiğinde, ve hatta filmin sonuna kadar ikisine aynı sahnede yer vermemek gibi bir tercihle 'beklenen buluşma'nın altını çizdiğinde, hakkında bir hayli konuşulmuştu. O dönem galiba bu iki 70'ler efsanesinin hâlâ zirvede oldukları son dönemdi. Tattoo'nun başarısıyla Amerika bileti kazanan Alman yönetmen Robert Schwentke, yaptığımız söyleşide, Hollywood'da 70'ler Amerikan sinemasının görkeminden ve büyüsünden ne kadar sık bahsedildiğini anlatmıştı. İnanması güç değil. Fakat Hollywood'un 70'lerin güzel anısına sığınıp durmaktan vazgeçmesinin vakti geldi de geçiyor.
Haberin fotoğrafları