Giriş Saati : 03.10.2008 11:23 Güncelleme : 03.10.2008 23:46
Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hülya Argunşah, romanların dizilere uyarlanmasının, edebiyatın daha yaygın kitlelere ulaşabilmesinin yollarından biri olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Argunşah, dünya edebiyatının önemli eserlerinin de sinemaya ve dizilere uyarlandığını kaydetti. Sanatlar arasında geçişler yapılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Argunşah, şöyle devam etti:
''Romanların dizilere uyarlanması, edebiyatımızın daha yaygın kitlelere ulaşabilmesinin yollarından biridir. Görsel bir sanat olan sinemanın, romandan, hikayeden hatta şiirden yola çıkarak yeni bir esere ulaşması bu yollardan bir tanesidir. İkincisi ise 1980 sonrası tanıştığımız postmodernizimin açtığı kapılardan biri olan metinler arası ilişkidir. Yani daha önce yazılmış bir metnin yeni bir eser içerisinde kullanılmasıdır. Bunu olduğu gibi kullanabilir, uyarlayarak kullanabilir ya da atıflar yaparak kullanabilir. Roman uyarlamalarını bu çerçevede düşünebiliriz.''
Argunşah, Aşk-ı Memnu dizisinde romanın aslına çok fazla uzak kalınmadığına dikkat çekerek, metnin anı yapıtının içerisinde modernize edilmiş unsurlar bulunduğunu anlattı.
Dizilerin adını aldığı romanların okunma oranlarına olumlu katkılar sağladığını işaret eden Prof. Dr. Argunşah, ''Aşk-ı Memnu benim Türkoloji öğrencilerine bile zorlukla okuttuğum bir romandı, ama 2 haftadır öğrenciler Aşk-ı Memnu'yu kendileri okumaya çalışıyorlar. Burada romanların dizilere uyarlanmasının okunma oranlarına olan faydalarını görebiliyoruz'' dedi.
Prof. Dr. Hülya Argunşah, senaristlerin yaptığı işin postmodern bir yaklaşımla metinler arası ilişki kurmak olduğunu vurgulayarak, ''Dizide bundan sonra metne bağlı kalınacak mı, yoksa çok uzaklaşılacak mı bilmiyorum. Öğrencilerim Yaprak Dökümü'nde romandan çok uzaklaşıldığını, yeni yeni entrikalar eklendiğini söylüyorlar. Ama her halükarda bu da metinler arası ilişkidir'' diye konuştu.
Türk insanının okumayı sevmediğini, bir anlatıcıyı dinleyen bir millet olarak hayatına devam ettiğini belirten Prof. Dr. Argunşah, bunun orta oyununda da Karagöz'de de halk masalların da destanlar da böyle olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Argunşah, bugün de bu anlatıcının yerine televizyonun konulduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi:
''Hala okumuyoruz. Birileri anlatıyor, hatta dikte ediyor biz de onlar gibi yaşıyoruz. Dolayısıyla nesiller arasında ortak okunmuş metinlerimiz yok. Rus edebiyatında ortak metinler var. Bütün nesiller okumuşlar. İngiliz edebiyatında gördük. Shakespare'i okumayan İngiliz yok. Diziler sayesinde okunmamış olsa bile üzerinde konuşacağımız ortak metinlerimiz olabilir gibi geliyor. Çünkü eğer bu ilgi devam ederse öğrenciler bu romanları okuyacaklar. Bu da nesiller arasında okunmuş ortak eserler dizgesini getirecektir.''
Hem Reşat Nuri Gültekin hem de Halit Ziya Uşaklıgil üzerinden topluma yanlış aktarmalar yapılabileceği korkusu da taşıdığını dile getiren Prof. Dr. Argunşah, ''Senarist (Ben metinler arası ilişki kurdum) diyebilir. Belki bunun adı metne sadakat değil, ama en azından teze sadakattır. Benim en çok sevindiğim nokta öğrencilerle aynı şeyi konuşabileceğiz'' dedi. Prof. Dr. Argunşah, senaristlerin dizilere olan ilginin sürekliliğini sağlamak için yeni entrikalar yazdığını belirterek, şöyle devam etti:
''Televizyon ve sinema bizim kültürümüzde o kadar etkili ki gençler bunları hayat formülleri olarak alıyorlar. Orada gördüğünüz her sahne insanlarda yaşanması gereken bir sahne olarak algılanabilir. Yıllarca televole kültürüyle uğraşmadık mı? Geçen haftaki dizide Aşk-ı Memnu romanının bunun bir parçası olduğunu görmeye başladım ve korktum. Eserin dünyasına sadık kalınırsa çok sakınca doğurmayacaktır, ama romanlarda açılmış dehlizler var. Bunları sonuna kadar kullanıyorlar. Romanda Behlül'ün hayatını o kadar ayrıntılı görmüyoruz, ama dizide yatak odası sahnelerini gösteriyorlar. Bu dehlizi sonuna kadar zorluyor. Bu senaristin yaratıcılığı, ama orada dikkat gerekiyor ne verecek. Bunun faydası var, ama zararı da var. Ben iyimser bakıyorum.''
Sanatın sansür edilemeyeceğini, ancak sanatçının da sorumluluğunu bilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Argunşah, kimsenin ''yapımcı dikkat etsin, RTÜK bunları yasaklasın'' diyemeyeceğini kaydetti. (AA)