Oldum olası her bayramda hep yapılan beylik bir haber vardır. Bu haberin başlığı
"Siyasi liderler bayramı nerede geçirecek" şeklinde olur.
Belki eskiden bu haber kitlelere ilgi çekici gelebilirdi. Çünkü Türk toplumu, bayramda da seyranda da pek yerinden kıpırdamazdı.
Bayramda bir yerlere giden siyasi liderler, belki bu durağan toplumu heyecanlandırırdı.
Şimdi her bayramda milyonlarca Türk hem yurtiçindeki, hem de yurtdışındaki mekânlarda günlerini geçiriyor.
Bu bayramda Kenya'nın Masai Mara'sındaki safari rehberleri de, Los Angeles'in Rodeo Drive'ındaki mağazaların tezgâhtarları da, Hong Kong'un Kawloon'undaki elektronik aygıt satıcıları da, Türklerle haşır neşir olacak.
Otoyolları kullanan yüz binlerce Türk de, özel araçları ile biten yazın son günlerini Ege ve Akdeniz kıyılarında yakalamaya çalışacak.
Siyasi liderlerin bayramda nerede olacakları, onların yakınlarından başka kimseyi fazla ilgilendirmiyor açıkçası.
Çok değiştik "Yeni Türkiye"nin eskisinden temel farkı galiba bu hareketliliktir.
27 Mayıs darbesini yapan genç subaylardan biri, doğduğu Ege kentinden 60 kilometre uzaktaki İzmir'e gidip ilk kez denizi görebildiği zaman 16 yaşında olduğunu anlatmıştı.
Hatırlıyor musunuz bilmem.
1980'de
Türkiye'deki toplam turistik yatak sayısı, 60-70 bin dolayındaydı. O dönemde, Yunanistan'ın Rodos adasındaki turistik yatak sayısı, tüm
Türkiye'dekinden fazlaydı.
1980'de
Türkiye'de
"otoyol" kavramını karşılayabilecek tek yol, İstanbul ile Gebze arasındaki çift taraflı
"cadde"ydi.
Türkiye'yi değiştiren bu hareketlilik hem yatay hem dikey yönde gerçekleşti.
"Organize Sanayi Bölgeleri" Anadolu'nun esnafını tüccar, zanaatkârını da sanayici yapıverdi.
"Çevre" ile
"Merkez" arasındaki mesafe hemen hemen sıfıra indi.
1950'ye dayanan dönemleri o zaman ergenliğe ulaşmış yaşlarda yaşayanlar, kötü giyimli, şalvarlı köylülerin TBMM'nin bulunduğu caddeden geçmesinin yasak olduğunu herhalde bilir.
Kızan kızana O köylülerin torunları kim bilir şimdi hangi holdinglerin patronları, hangi kamu veya özel sektör kurumunun yöneticileridir?
Bu hareketlilik, kendilerini yerleşik düzenin sahipleri ve Cumhuriyet değerlerinin bekçileri olarak gören kesimleri tabii ki rahatsız etti.
Nasıl etmesin ki?
1950 Meclisi'ne Demokrat Parti'den giren bir milletvekili,
"Artık demokrasi geldi" diyerek pijaması ile Karpiç lokantasına gitmeye kalkmamış mıydı? Marshall Planı ile donatılan Adana'nın pamuk ağaları da, traktörlerini barların kapılarına dayamıyor muydu? Yeniköy'ün ve Çengelköy'ün yalıları da, bu yeni sınıfların eline geçmekteydi.
Hatırlayın o dönemin edebiyatını... Mesela Metin Eloğlu'nun
"Xavier Cugat" şiirini:
"Amma da yaptın şıllık kız, Dağlıysak, insan değil miyiz yani? Koyunları sattık, vurduk üç bini, Öküzleri sattık, vurduk beş bini Bu parayı mezara mı götüreceğiz? Hele gel, seni vizon pöstekilere saram; Koluma takıp Kervansaray'a gidem; Sana Chat-Noir alam mı? Koklayanın burnu düşsün. Joze İturbi'den, Xavier Cugat'tan Sana pilak alam mı? O çalsın, sen tepinedur.. Seni eşek sütünden banyolara yatırıp, Camel'ini binliklerle yakam mı? Naylonuna ne verem?" Evet... Bu süreç devam ediyor. Hareketliliğin durması galiba artık imkânsız.
Şimdi buna öfkelenenler, 1950'lerin, 60'ların yeni zenginleri.
Onlar artık
"yerleşik sermaye" oldular ve yenilere kızıyorlar. Yenilere
"İslami sermaye" falan diyorlar.
Bakalım bugünün yeni zenginleri de, bundan 10-15 yıl sonra hangi kesimden gelen yeni zenginlere kızacaklar?
Bu sırada da bayram günlerinde şehirler boşalacak ve herkes içeride ya da dışarıda bir yerlere gidecek.
Eski ve yeni, köylü ve kentli tüm sayın okurlarımızın bayramlarını kutluyorum.
Yayın tarihi: 30 Eylül 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/30//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.