kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
19 Eylül 2008, Cuma
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat
İşte Özgür Dünya... (It’s a Free World...) Tür: Dram Yönetmen: Ken Loach Oyuncular: Kierston Wareing, Leslaw Zurek, Joe Siffleet.

Londra, Acı Vatan

ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR
19.09.2008
Ken Loach'un bugün gösterime giren yeni çalışması İşte Özgür Dünya, "özgürlüğün hiç de bedava bir şey olmadığı ortada" mesajını veren bir yapım olarak, izlenmeyi hak ediyor..
Henüz Sovyet blokunun yıkılmadığı, Batı cenahındaki refah Avrupası'nın üç - beş mülteciye mırın kırın ettiği 'eski güzel günler'de dahi, dönemin İngiltere başbakanı Margaret Thatcher'ın önlemi elden bırakmamamak adına yoksul yabancıları her fırsatta azarladığı iyi bilinir. 'Herkes kendi evine', yani. Gerçi insan sevda ilişkisini zengin / sermayedar ile kurunca, sadece yabancıyı değil kendi vatandaşını da harcamak mecburiyetinde kalabiliyor. İşçi dostu üstat sinemacı Ken Loach da, zaten 1980'lerdeki 'serbest' piyasanın baştacı edildiği bu 'çakma' refah döneminin sıradan vatandaşta yarattığı tahribatı bilahare sarsıcı biçimlerde anlattı, bu da malumumuz. Şimdi de, bugün gösterime giren İşte Özgür Dünya/It's a Free World... filmiyle, insaniyet namına mühim bir endişeyi, mülteci açmazını anlatıyor. O günlerde usulüne göre sürdürülen polis-kaçak işçi mafyası işbirliğinin, artık ayyuka çıktığını ilan ediyor Ken Loach. Anlaşılacağı üzere üstadımız, bu mevzuya el atmakta geç bile kalmış. Gerçi bu arada İngiltere'nin 'arka bahçe' muamelesi çektiği Latin aleminin hakkını aradı, geçtiğimiz yılın Altın Palmiye'li The Wind That Shake The Barley i filmi ile İrlanda meselesinin köklerini kurcaladı. Yıllardır çalışan senarist Paul Laverty ile Ken Loach, 'İşte Özgür Dünya'nın ana karakterini 'kadın', daha doğrusu hoşluğu ve cinselliğini kendine göre yaşamayı beceren, işçi sınıfından bir çocuklu genç bekar anne yaparak bir taşla üç beş kuş vurmuşlar. Polonya'da başlayan filmde İngiltere'ye ucuz işçi temin eden bir ajansta çalıştığını görüdüğümüz 30'larının başındaki kızımız, iş arkadaşının tacizini patronlarına dillendirdiği için kovulduğunda, cinsel ayrımcılığın da altı incelikle çizilmiş oluyor. Bundan sonrası ise gayet sarsıcı. Hatta, mevzunun hak ettiği üzere zaman zaman korku - gerilim türlerine bile pas verilmiş. Başroldeki Kierston Wareing, işinde hırslı, iş çıkışı birasından da eksik kalmayan, esasen bir baltaya sap olamamış, patavatsızlığıyla ayrı çekiciliğe sahip genç kadın karakterini, muhteşem bir sahicilikte icra ediyor; sömürülen taraftan sömüren tarafa geçiş sürecini tereyağından kıl çekermişcesine izleyene duyurtuyor. Wareing'in temsil ettiği bu gençler, Thatcher'ın "Artık toplum diye bir şey yoktur," sözleriyle bedeli ve 'diğeri' gözönüne alınmadan bireysel girişime davet ettiği kuşağın evlatları. Yani filmin orijinal adının sonundaki noktaları doldurmak, zor değil. En azından filmin başladığı yere dönerek, tamamlandığı çember içinde özgürlüğün hiç de bedava bir şey olmadığı ortada. Mutlaka izleyin, izletin! Bu haftanın diğer vizyon filmleriyle ilgili geniş bilgiyi, bugünkü SABAH Cuma ekinde okuyabilirsiniz.