Ölüdeniz'in üzerinde yamaç paraşütü yapmak ayrı bir keyif...
İLİŞKİLİ HABERLER
Doğal ve tarihsel harikalar yöresi
Doğal ve tarihsel harikalar yöresi
Görkemli tiyatrosu, kemerleri, mezarlarıyla Patara, mavinin ve yeşilin hemen her tonunu görebileceğiniz, hâlâ bakir kalabilmeyi başarmı. Ölüdeniz veya Likya Uygarlığı'nın kadim başkenti Xanthos... Güney sahil şeridinde, doğal ve tarihi zenginlikleriyle ke.fedilmeyi bekleyen çok yer var..
Hep söylerim: Anadolu'yu gezmek, hakkıyla, layıkıyla ve bilinçle gezmek, çoğu Batı ülkesini gezmekten daha ilginçtir. Bu topraklar çoğumuzun farkında bile olmadığı öylesine zenginlikler içeriyor ki... Fethiye yöresinde geçirdiğim hafta içinde, hemen hiç bilmediğim bu yöreyi keşfettim. Gördüklerimi anlatmaya yazılar yetmez, belki bir kitap gerekir. İşte bir özeti. Öncelikle, bu yörede yolculuk gerçek bir keyif veriyor. Çünkü yeşilin ve mavinin binbir tonunu görüyor, bir güzellikten ötekine geçiyor, doğanın yanı sıra tarihin ve kültürün yarattığı eşsiz hazinelere tanık oluyorsunuz. Ne kadar geç kalmışım, bunları görmekte...
ÜNLÜ MUĞLA EVLERİ
Gördüğümüz 'yedi harika'dan ilki, yol üzerindeki Muğla kentiydi. Yıllardır civarında dolaşıp durduğumuz bu kenti ilk kez gördük. İlk bakışta gözüken modernliğinin ardınan geçip derin Muğla'ya daldıkça, o ünlü Muğla evlerinden bir haylisinin korunup onarıldığını ve yeni işlevlere kavuştuğunu görüyorsunuz. Havuzlu parklarda ferahlayıp mütevazı, ama çok hoş müzeyi de gezin. Eğer genç ve tutkulu arkeolog Rıdvan Bey'e rastlarsanız rica edin, en güzel eserleri size bizzat göstersin... Güneye doğru inerken, Gökova, Göcek gibi adı efsaneye dönüşmüş yerlerden geçiyoruz. Hiçbirini tam olarak gezip göremesek de: Bir günde otomobille İstanbul'dan Fethiye'ye inmek kolay mı? Gökova'nın denizini uzaktan görüyor, o devasa yemyeşil ovaya hayranlıkla bakıyoruz. Belki ancak Bursa Ovası talan edilmeden önce bu kadar büyüktü; yeşil bir okyanus gibi... Göcek ise küçük ve sevimli evleriyle gözümüzü okşuyor. Ama buralara daha çok zaman ayırmak gerekli.
FETHİYE'NİN KAYA MEZARLARI
Fethiye, yıllar öncesine kıyasla ne kadar gelişmiş! İki kez gelmekten kendimizi alamıyoruz. Eski evler bir ölçüde korunmuş, yeni yapılar ise kent içinde üç katla sınırlandırılmış. O görkemli Likya kaya mezarları saatlerce seyredilebilir. Ne yazık ki onların karşıdan en iyi göründüğü, yerliyabancı herkesin uğrayıp resim çektiği boş alan, tam bir mezbelelik halinde bırakılmış! Limanda büyük bir marina, hoş lokantalar ve kahveler var. Fethiye çarşısı ise sanki bir rüya... Hele gece vakti, bir büyücünün mağarası gibi insanı kendine çekiyor. Kaldığımız otelden yola çıkıp yaptığımız gezilerin birinde, önce Patara'yı görüyoruz. Çok etkileyici bir antik alan bu... Görkemli tiyatrosu, kemerleri, çeşitli yapıları ve mezarları var. Ama geçen temmuz ayındaki yangının buralara kadar uzanması ve tepeleri çıplak bıraktığı gibi, kimi mezarları da karartması üzücü. Yöreden konuştuğumuz biri, tüm bu felaketin iki saat içinde olup bittiğini söylüyor. Aynı üzüntüyü Patara Köyü'nde de duyuyoruz: Birçok dükkân, otel ve lokanta kepenklerini kapamış. Oysa yanı başlarında bir hazine yatıyor. Bu yöre kesinlikle devletin ilgisini bekliyor.
KALKAN VE KAŞ'TA APARTMAN UYGARLIĞI
Yolda iki ünlü tatil merkezini, Kalkan ve Kaş'ı da ziyaret ediyoruz. İkisini de bir zamanlar, çok daha mütevazı birer kıyı köyü iken görmek isterdim. Öylesine kentleşmişler ve özellikle çevredeki dağlara tırmanan bir apartman uygarlığına öylesine teslim olmuşlar ki... Hele ününü onca duyduğum Kaş... Belki sahildeki asıl eski kesimler, yani liman çevreleri hoş. Ama çevredeki yapılaşma umut kırıcı. Öğle yemeğini Kaş'ta, kayalıklar üzerindeki Lemona restoranda keyifle yiyor ve sonra lokantanın dibinde denize giriyoruz. Ölüdeniz... Yine yıllardır görmeyi beklediğim yer. Gerçi uzun zaman önce yaptığım bir gemi yolculuğunda, Fethiye'yle birlikte onu da şöyle bir görmüştüm. Ama bu kez tadına gerçekten varıyoruz. Patara'nın uçsuz bucaksız kumsalı gibi, Ölüdeniz'in de harikulade renk tonları, bu kez nasılsa etrafını bakir bırakmayı başardığımız için daha da ortaya çıkan doğal güzelliği, ince kumlu plajları, gökyüzünü rengârenk kuşlar gibi dolduran çeşitli hava sporlarının görünümü nefes kesiyor. Ölüdeniz hep böyle kalabilse...
LİKYA'NIN BAŞKENTİ XANTHOS
Civarda bir sürü antik kent var. Biz vaktimiz oranında sadece Xanthos'u geziyoruz: Anlı şanlı Likya uygarlığının kadim başkenti! Ana yoldan sapınca kilometresi konmamış. Bu yüzden, birden karşımızda, koskoca bir antik tiyatro görünce, tıpkı Gemlik'i görüp hayran olan Orhan Veli'nin şaşkınlığını yaşıyoruz. Tiyatro müthiş. Kimi sütunlardaki 19. yüzyılda Londra'ya götürülen kabartmaların yerine kopyaları konmuş. Ama yakın zamanda keşfedilen, çok iyi korunmuş, dümdüz iri taşlardan oluşan Roma Yolu ve yer yer taban mozaikleri gözüken bir Bizans bazilikası, bu şöleni tamamlıyor. Evet, beş günde görebildiklerimiz bunlar. Bu yöreyi kesinlikle tatil programınıza alın. Her açıdan görmeye değer...
İNGİLİZLER BİR MİNİ-TOPLUM OLUŞTURUYOR
Buralar artık yabancıların, özellikle de İngilizlerin büyük ilgisini çekiyor. Ve mülk satışları gırla gidiyor. Özellikle İngilizler alıyor. Fethiye, Kalkan ve Kaş'taki birçok emlakçıda İngilizce tanıtımlar var. Tüm yöredeki inşaat patlaması, Ölüdeniz'e gelirken içinden geçilen koskocaman modern kasaba, hep bu talebin sonucu. Fiyatlar 25 binden başlayıp 130-150 bin pound'lara dek tırmanıyor. Yalnızca Fethiye yöresinde 3500 kadar İngiliz mülkü varmış. Neresinden baksanız, 10 bini aşan bir nüfus demek bu. Böylece Türkiye de artık çağımızda tüm büyük devletlerin yaşadığı bir sürece ortak oluyor: Mülk alan veya göç edip gelen yabancılar sayesinde, bir mozaiktoplum olmaya doğru gidiyor. ABD, İngiltere, İtalya veya Fransa'da olduğu gibi... Bence gayet sempatik ve çağdaş bir gidiş bu. Ve günümüzün önemli olgularından biri.
İLİŞKİLİ HABERLER
Doğal ve tarihsel harikalar yöresi
Yayın tarihi: 19 Eylül 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/19/cm/haber,71B270C2E40C458B9BA7FE1B83A5F2A3.html
Tüm hakları saklıdır.