Yazan: Abdullah Gül
İktidar-basın tartışmaları dünyada ve
Türkiye'de her dönemde yaşanmıştır.
"Gücünü artırmaya çalışan medya ile medyayı etkilemeye çalışan iktidar" mücadelesindeki denge aşılmadıkça, bunu demokrasinin ve açık toplumun bir cilvesi olarak hoşgörü ile karşılamak gerekir.
Ancak
Türkiye'de medyanın durumu bu demokratik çizginin çok ötesine geçmiştir.
Bir bakıma
"medya patolojisi" olarak adlandırabileceğimiz bu tabloda; basın ahlakının çiğnendiği, promosyon, tiraj ve "rating"in haberden uzaklaşma, desinformation (haber çarpıtma), misinformation (haber saklama) oluşturduğu, polemiklerin çirkinleştiği, tekelleşmenin ve şahsi menfaatlerin ön plana çıktığı görülmektedir.
Bunun sonucunda da, medya itibarını ve güvenilirliğini kaybetmekte, yozlaşmakta ve kirlenmektedir. Türkiye'de demokrasinin tam olarak yerleşmesi ve bilgi çağında yerini alabilmesi için bir medya reformunun gecikmeden yapılması kaçınılmazdır.
Medyanın yeniden yapılanmasında; şeffaflık, katılımcılık, bağımsızlık ve etik göz önüne alınmalı, ayrıca yerellik boyutu ihmal edilmemelidir.