Rusya Acil Durum Bakanlığı'na bağlı iki "Ilyuşin-76" askeri nakliye uçağı dün Gustav kasırgasının vurduğu Küba'ya 57,64 ton insani yardım malzemesi götürdü. Malzeme 5 bin çadır, yiyecek, cam, elektrik kablosundan oluşuyordu. Aynı saatlerde Akdeniz'deki ABD 6'ncı Filo'sunun amiral gemisi "Mount Whitney", Gürcistan'ın Poti limanına demirledi. Gemi savaşta zarar gören Gürcüler'e 17 ton insani yardım getirdi. Battaniye, meyve suyu, süttozu, tuvalet kâğıdı gibi...
Rusya Federasyonu Başkanı Dimitri Medvedev sordu: "Biz kasırganın mahvettiği Karayipler'e savaş gemilerimizle yardım gönderseydik, ABD acaba ne hissederdi, ne tepki gösterirdi?"
Medvedev ayrıca bir iddiayı bir kez daha seslendirdi: "Aslında insani yardım kisvesi altında Gürcistan yeniden silahlandırılıyor." Gerçekten de dünyada eşi olmayan haberleşme sistemlerine sahip, "Tomahawk" füzeleriyle donatılmış savaş gemisiyle Gürcüler'e tuvalet kâğıdı götürmek, en hafif ifadeyle "İroni" oluyor.
Rus askeri nakliye uçakları yardımı boşalttıktan sonra üslerine döndüler. "Mount Whitney" ise yardım kolilerini Gürcü yetkililere teslim ettikten sonra Poti'de kaldı. Tıpkı ondan önce Karadeniz'e açılan Amerikan savaş gemileri "McFaul", "Dallas", "Ship Pathfinder" gibi...
ABD savaş gemileri 21 gün boyunca Karadeniz'de cirit atabilecekler. Çünkü 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi'nin 13'üncü maddesi buna imkân tanıyor.
ABD ve
NATO savaş gemilerinin Karadeniz'deki gövde gösterisini çaresizlikle izleyen Rusya ise öfkesini Ankara'ya yöneltecek:
"21 günün sonunda gemiler Karadeniz'den çıkmazsa bunun sorumlusu Türkiye olur. Sakın Montrö'nün ihlaline göz yummayın. Yoksa konuyu Birleşmiş Milletler'e götürürüz." Türkiye bugüne kadar Moskova'nın baskılarını savuşturmayı başardı. Çünkü henüz Montrö Sözleşmesi'ni ihlal eden bir sorunla karşılaşılmadı.
Yavuz-Midilli faciası olur mu? Ama bir-iki haftaya kadar başımızı derde sokabilecek bir durum ortaya çıkabilir: ABD savaş gemilerinin 21 günün sonunda Boğazlar'dan Ege'ye dönüp, açık denizde veya dost limanlarda (Rodos, Girit, Limni gibi) biriki gün oyalandıktan sonra yeniden Karadeniz'e açılmaları. Bu, arkadan dolanarak ya da boşluklarından yararlanarak Montrö'nün delinmesi anlamına gelecek.
Daha da önemlisi veya vahimi ABD'nin ve
NATO'nun Karadeniz'de sürekli savaş gemisi bulundurmalarının yolunu açacak.
Türkiye böyle bir durumda ne yapabilir? Yaptırım uygulayabilir mi? Kolay değil.
Stratejik ortağımız ABD'ye Karadeniz'i kapatmak hiç kuşkunuz olmasın "Hasmane davranış" kabul edilecek... Kader ortaklığı yaptığımız
NATO'nun savaş gemilerine Boğazlar'ı kapatmak ise ittifak tarafından arkadan hançerlemek olarak değerlendirilecek... Montrö kurallarına uyulduğu sürece (Karadeniz'deki gemilerin toplam tonajlarının 8 bin tonu, kalış sürelerinin de 21 günü geçmemesi)
ABD ve NATO gemilerinin Boğazlar'dan sürekli giriş-çıkış yapmaları sözleşmeye aykırı bulunmazsa, Erdoğan'ın "Stratejik komşumuz" dediği Rusya kıyameti koparacak ve de kimbilir ne misillemeler hazırlayacak... Kısacası zor bir dönemin eşiğindeyiz. Bu da bizi korkutuyor.
Çünkü Başbakanlık ve Dışişleri kaynaklarından edindiğimiz bilgiye göre, Güney Osetya savaşı patlak verdiğinde
Türkiye, dört aşamalı strateji geliştirdi: 1- GürcüOset/Abhaz savaşını önlemek. 2- GürcistanRusya savaşını engellemek. 3- ABD-Rusya savaşı riskini savuşturmak. 4-
NATO-Rusya savaşına meydan vermemek.
İlk iki aşamada sadece biz değil, kimse bir şey yapamadı. Ama ABD-Rusya savaşı, hele hele
NATO-Rusya savaşı patlak verirse, ateşi bizi de yakar.
Korkumuzun nedeni şu:
Ya "Yavuz" ve "Midilli" senaryosu tekrarlanırsa? Karadeniz'deki ABD veya
NATO savaş gemileri bir "Kaza" veya "Kışkırtma" sonucu Rus gemileriyle çatışmaya girerse?
General de Gaulle'ün 1966'da yaptığı gibi NATO'nun askeri kanadından çekilemeyeceğimize göre, bölgedeki gerilimi düşürecek diplomatik girişimleri bir an önce olumlu sonuçlandırmaktan başka çaremiz yok.
Yayın tarihi: 7 Eylül 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/07//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.