Tarihi bir süreçten geçiyoruz.
İlk kez bir
Türkiye Cumhurbaşkanı, Ermenistan'ın başkenti
Erivan'a gidiyor.
Ben de bu nedenle bir an çocukluğumun
Kars'ına gidiyorum.
Ermenistan sınırında doğan bir çocuk olarak o topraklara bakmamız bile yasaktı. Ünlü Ani Harabeleri'ni her dolaştığımızda çevremizdeki askerlerin uyarısıyla karşılaşırdık.
"Sakın bakmayın, işaret etmeyin..." Yüreğimizde
"Rus korkusu", kafamızda Ermeni soru işareti vardı. Ama ben bir de Erivan Kürt Radyosu'nu hatırlıyorum. O dönemlerde Kürtçe'yi radyodan dinlemek müthiş bir şeydi. Anlamasam da o Kürtçe radyo yayınlarını hiç kaçırmazdım. Arada bir babam tercüme eder, biz de o hüzünlü Kürt hikayelerinde ne anlatıldığını öğrenirdik.
Ermenilerle aramızdaki bağ sadece bu radyoydu. Sınırdaş olmamıza rağmen komşumuz Ermenilerle bakışamazdık bile.
Sonra büyüyünce biraz daha öğrendik. Meğer bu kadim halkla aramızda soykırım gibi, katliam gibi derin yaralar açılmış. Ve bir türlü kapanmamış o derin yaralar... Oysa coğrafyamızın her karesinde onların izi vardı.
O izler ne kadar silinmeye çalışılsa da yok olamazdı, olmuyordu da. Ya bir köyün eski adında ya bir yaprak sarmasında ya da bir müzik notasında yeniden çıkıyordu karşımıza.
Kaçmak çözüm değildi.
Bir ara bu gerilimli ilişkiye terörün gölgesi düştü, daha da gerildik. Soğuk savaş dönemi böyle geçti. Sonra Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla yeni bir döneme geçildi. Kars'taki Doğukapı açıldı, iki halk arasında sıcak ilişkiler gelişmeye başladı ama ne yazık ki uzun sürmedi. Ermenistan'ın 1993'te Dağlık Karabağ'ı işgaliyle her şey eski haline döndü ve bugünlere geldik.
Şimdi Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün Erivan'a gidişi bu gerilimli ilişkide yeni bir dönüm noktası olacak gibi görünüyor.
Bir maçla başlayan yakınlaşma, kim bilir belki de ticaretle daha da sıcak bir noktaya ulaşır. Örneğin bu sürecin ardından Kars Kapısı'nın açılması gündeme gelebilir. Aslında bu gezi sadece
Türkiye için değil, başta Azerbaycan olmak üzere, tüm komşularımızın birbirleriyle ilişkileri açısından iyi bir başlangıç.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün Erivan'a gitme kararı gerçekten cesur ve tarihi bir karar.
6-7 Eylül olayları Bu gezi bir şeyi daha hatırlatıyor bize;
geçmişimizi... Türkiye sadece dış ilişkilerinde değil, kendi içinde de tarihe damgasını vuracak bir süreçten geçiyor. Bir yanda çeteler ve darbecilerle hesaplaşıyor, bir yanda onların yarattığı karanlık olaylarla yüzleşiyor.
Bunlardan biri de 1955'te, tam da bu günlerde yaşanan 6-7 Eylül olayları...
Yarım asır önce İstanbul'da azınlıklara yönelik o saldırıların hesabı hala sorulmuş değil. Üstelik ortada çok somut bilgi ve belgeler varken.
Özel Harp Dairesi Başkanlığı da yapan emekli Orgeneral
Sabri Yirmibeşoğlu 67 Eylül olayları için ne demişti:
"6-7 Eylül de bir Özal Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı." Peki bu itirafa rağmen ne yapıldı?
Hiçbir şey.
Türkiye artık kendini bu tür kirli işlere mahkum eden zihniyetlerden kurtarmak zorunda... Ancak bu şekilde insanlar güven içinde yaşayabilir.
Bakın Taraf gazetesi yazarı
Markar Esayan ne diyor:
"Gül Yerevan'a gider mi? 6-7 Eylül bir daha olur mu? İki soru neden aklıma peşi peşine geldi bilmem. Abdullah Gül'ün Yerevan'a gitmesi bu ülkede 6-7 Eylüllerin bir daha yaşanmasını biraz daha zor kılacakmış gibi geliyor bana..." Bir Ermeni vatandaşımız, eğer güven içinde yaşıyor olsaydı bu kaygıyı taşır mıydı sizce?
Dünkü yazımızda, Gaffar Okkan'dan Diyarbakır Valisi olarak bahsetmiştik. Doğrusu Diyarbakır Emniyet Müdürü olacaktı. Düzeltir, özür dileriz.
Yayın tarihi: 5 Eylül 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/05//haber,BC167924C3FC4AD5A6302914332BAA0D.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.