Bir süre önce eski Dışişleri Bakanı
Hikmet Çetin'le konuşurken,
İsmet Paşa'nın eski büyükelçi
Coşkun Kırca'yla ilgili düşüncelerini anlattı.
Bugün
Türkiye'deki bürokratik zihniyeti anlama açısından gerçekten tarihi değeri olan bir anekdot bu...
İsmet Paşa, 60'lı yılların başında bir gün dış politikayla ilgili bir şey anlatırken sözü genç hariciyeci
Kırca'ya getirmiş ve şöyle bir değerlendirme yapmış;
"Coşkun Kırca yetenekli bir hariciyecidir. Meseleleri bilir. Bir şeyi çözmek istiyorsanız ona sorun. Ama bir şeyi çözmek istemiyorsanız mutlaka sorun..." Bugün çevremizde olup biten, siyasette yaşanan, dış politikada kilitlenen birçok sorunun hâlâ sürüyor olmasında, bu
"çözmek istememe" anlayışının yattığını görmek gerekiyor.
Türkiye'nin 40 yıl süren Kıbrıs meselesi tam böyle bir meseleydi. Aslında iki taraf da sorunun çözümsüz kalması için elinden geleni yapıyordu. Aynı şey Kürt, Alevi ve türban sorununda da geçerli...
Örneğin şiddet ve terörle iç içe geçen Kürt meselesi için
Türkiye'nin kaybettiği enerjiyi bir düşünün.
Sadece insan kaybı 40 bin civarında.
Binlerce köy yakılıp yıkıldı. Yeni nesil bu şiddet ortamında büyüdü. Hâlâ Kandil Dağı'na terörü bitirmek için bombalar yağıyor.
Hâlâ
Türkiye'nin büyük kentleri intihar bombacılarının tehdidi altında. Ve hâlâ
Türkiye'nin Kürt sorununu çözmek için bir projesi yok. Çözüm yok ama son 25 yılda terörü durdurmak için harcanan para 200 milyar dolar civarında...
O paranın yarısı harcansa Kürtlerin yaşadığı kentler Paris olmaz mıydı?
Peki, neden harcanmaz?
Bunun cevabı devletin yapısında ve bürokratik zihniyetinde saklı. Susurluk da Ergenekon Çetesi de bu zihniyetin
"çözümsüzlük" taleplerinin bir ürünü.
Hadi diyelim Kürt meselesi biraz karışık ve bölgeyi nasıl etkileyeceği öngörülemez bir sorun. Peki, Alevilerin tanınma ve cemevi talepleri neden çözülmez?
AK Parti son bir yıl içinde bu sorunu en azından
"Özerk Statü" vererek çözme arzusundaydı ama başaramadı. Başaramadı çünkü Diyanet İşleri yani devlet istemedi.
Türkiye'de hala
"çözümsüzlüğün bir çözüm" olduğunu düşünenlerin ağırlıkta olduğu bir devlet yapısı söz konusu.
İki yıl önce MİT Başkanı
Emre Taner çok açık ve net biçimde bu yapının değişmesi gerektiğini söyledi:
"Bulunduğumuz dönem gelecekte birçok ulus-devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır." Taner,
Türkiye'nin küresel süreci yakalayacak bir reflekse sahip olması gerektiğinin altını özellikle çiziyor. Ama ne yazık ki,
Türkiye o noktaya hâlâ gelemedi.
Gürcistan'da olanları, Fransa'nın yıllardır kabul etmediği 75 yerel dili kabul etmesini yakından izlemekte yarar var.
Türkiye, küresel dünyayla yarışı bürokratik elitlerin dayattığı
"çözümsüzlük" modeliyle yakalayamaz.
Toplumun özgürleşmesi ve zenginleşmesi için devlete egemen bu bürokratik anlayışın artık terk edilmesi gerekiyor.
Bu coğrafyanın huzura kavuşmasının tek yolu bu...
Bugünkü Tüm Yazıları
200 milyar dolar gitti Kürt sorunu bitmedi
Yayın tarihi: 23 Ağustos 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/23//haber,4BF40204A662470C8DDFB9970DFBFE7F.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.