Önümüzde bir yerel seçim var.
O seçimle bir genel seçim birleşir mi belli değil ama bu yerel seçimler,
"yerel demokrasi" ve
"kentlerde yaratılan rant" açısından bir dönüm noktası olmalı.
Siyasi partiler yerel seçim temasını ve adaylarını buna göre belirlemeli, seçmen de oyunu buna göre vermeli.
Artık başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere bu ülkenin bütün kentleri yaşanabilir kent olmayı bekliyor.
Bunu gerçekleştirmek için öncelikle kentleri
"birilerini zengin eden" rant merkezleri olmaktan çıkarmak gerekiyor.
Şu İstanbul'un haline bakın.
Şantiyeye dönmesine, her yerde yoğun altyapı çalışması sürmesine rağmen, hala temel sorunlarından kurtulamadı.
Bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin toplam bütçesinin yaklaşık yüzde 60'ı yatırıma gidiyor. Şu an süren yatırımların bedeli 6-7 milyar dolar civarında. Yeni yollar, yeni kavşaklar, yeni cazibe merkezleri yapılıyor. Ama sorunlar azalmıyor aksine daha da artıyor ve karmaşık bir hal alıyor.
Peki, neden?
İşte kentlerimizi yaşanmaz kılan sorunun cevabı bu
"neden" de saklı.
Türkiye son iki haftadır yukarıda sözünü ettiğimiz
"kent rantı" ekseninde ortaya çıkan bir
Şaban Dişli olayını tartışıyor. Olayın bilinen belgeli boyutu sadece 1 milyon dolar.
Bir de devasa rezidansların yer aldığı, gökdelenlerin yükseldiği Maslak Zincirlikuyu bandını gözünüzün önüne getirin. Ve nasıl bir rant yaratıldığını düşünün... İstanbul'a yapılan onca yatırım ne yazık ki bu ranta kurban ediliyor. Bir yanda yollar, kavşaklar, tüneller yapılıyor, bir yanda hesapsız, ölçüsüz binalar yükseliyor.
1 milyar dolarlık rant! Mesela, İstanbul Levent'de
"Saaphire" adıyla
Türkiye'nin en yüksek binası yükseliyor. 54 katlı 263 metre yüksekliğinde.
Önceki gün İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden bir bürokrata o binanın yasal durumunu sordum. Söyledikleri karşısında dehşete düştüm.
"11 bin metrekare bir arsa üzerinde yükseliyor. Yasal hakkı da 2.5 emsal. Yaklaşık 30 bin metrekare inşaat yapılabilir demek bu. Ancak bildiğim kadarıyla orada şu anda 150 bin metrekare inşaat yapıldı."
"Bu nasıl olur?" diye şaşkınlıkla sorduğumda bürokratın cevabı daha şaşırtıcıydı.
"Burası İstanbul, oluyor işte. Adamlar 'Avam Proje' ile bina yaptı. Kimse de 'neden yapıyorsun?' diye sormadı." Öğrendiğim kadarıyla o bölgede bu tür lüks binaların metrekare fiyatı 8-10 bin dolar arasında. Kaba bir hesapla ortaya çıkan rant yaklaşık 1 milyar dolar...
İnanılmaz değil mi?
Bu çarpıcı rakam,
Şaban Dişli olayını bin kez gölgede bırakmıyor mu?
Öyle özel belge falan imzalamaya da gerek yok. Her şey herkesin gözü önünde gerçekleşiyor.
Peki, bu ranttan para sıkıntısı çeken, su ve ulaşım problemi yaşayan İstanbul'a bir pay düşüyor mu?
Düşmediğini biliyoruz. Daha önemlisi sadece o bina değil onun gibi onlarcası İstanbul'un altyapısına, yollarına büyük bir yük getirirken hiçbir katkı vermiyorlar.
Maslak Sheraton Oteli'nin yanında Hattat'ların yaptığı devasa bir inşaat daha var. O konuyu ayrıca ele alacağım ama her gün önünden geçerken inanın içim acıyor. Kaldırım bile bırakılmamış...
22 Temmuz seçimlerinden önce CHP Genel Başkanı
Deniz Baykal, İstanbul'da ortaya çıkan imar rantına dikkat çekerken ilginç bir öneri getirmişti.
"Kentte yaratılan değerden kent de payını almalı..." Yani bir kentte yüksek binalar yapılacaksa, böyle bir ihtiyaç varsa bundan elde edilecek gelirden o kentte yaşayanlar da pay sahibi olmalı. İstanbul buna öncülük yapabilir.
İşte bu nedenle öncelikle Başkan
Topbaş'ın bu konuda ne düşündüğünü merak ediyorum. Acaba bu binalar da geçmiş yönetimler döneminde mi yapıldı?
Önümüzdeki yerel seçimleri bu konuların tartışılması açısından çok önemli buluyorum... Siyasi partiler, soruna açık ve şeffaf çözüm önerileri getirmeli...
Toplum bunu bekliyor.
Yayın tarihi: 24 Ağustos 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/24//haber,E5FEF63BA3D841ADA9619411729FF6C5.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.