Kültür Bakanı
Ertuğrul Günay geçen haftaki toz duman arasında kimsenin dikkatini çekmediyse de çok önemli bir açıklama yaptı ve
"Kültür girişimcileri arıyorum" dedi. Bu söz ucu açık,
Türkiye'deki resmi kültürel yapıyı kökünden değiştirecek bir potansiyele sahip, yeni bir anlayışı sergiliyor. Ayrıntılarını bilmiyorum ama bir ülkede
devletle kültürel konularda işbirliği yapacak kültür girişimcisinin ortaya çıkması kültürel alanı düzenleyen tek otoritenin devlet olmaması demektir. Oysa bizde durum bunun tam tersinedir. Kültürel alan her şeyi devletten bekler.
Devlet böylelikle kültür politikalarının tek belirleyicisi niteliğini kazanır. Egemen kültürel yapı gerçekliğe kapalı bir biçimde ideolojikleşir. (Aman yanlış anlaşılmasın; kültür daima ideolojiktir.) Toplumda kültür üreten çevrelerin girişim, arayış ve beklentileriyle taban tabana ters düşen, sansürü, kısıtlamayı ve çoğu defa da "arkaik" olmayı öne çıkaran bir politika kendini dayatır. Yapılması gereken bunun çok ötesindedir. Ne demek istediğimi eski bir örnekle anlatayım.
Ulusal Konsey girişimi 1991-1995 arasında Kültür Bakanlığı'nda SHP kanadından gelmiş bir danışmandım. Kültür politikalarının oluşturulmasında çalışıyordum. Bu tezlerden hareket edildi.
"Devletin kültür politikası resmi bir politika olmayacağını söyleyen politikadır" şeklinde o zamanlar sağ çevrelerde kıyametler koparan açıklamalar yapıldı. Doğrusu buydu.
Ademimerkeziyetçi, katılımcı, çoğulcu, kültürün tekil değil çoğul olduğunu öne süren bir yaklaşımı benimsememiş bir kültür politikası bugünkü dünyada yanlıştır. Bu görüşten hareket edilerek
Fikri Sağlar-Ercan Karakaş gibi bakanlar döneminde devletin işlevini eksiltecek, etkinliğini azaltacak ve kültürel üretim çevreleriyle devleti buluşturacak
Ulusal Kültür Sanat Konseyi hazırlandı. Protokolleri imzalandı. Bu, Fransa, İngiltere ve
Almanya'da görülen doğru bir sistemdi. Her alanda etkili olan sivil toplum kuruluşu bu konseyde temsil edilecekti. O alanın sorunlarını devlete yansıtacak fakat alanın düzenlenmesinden kendisi sorumlu olacaktı. O kurum aşağıdan yukarıya katılımcı bir politikayla örgütlenerek ortaya çıkacaktı. Devlet o alanın kültürel oluşumuna, etkinliklerine ve yapılanmasına katiyen karışmayacaktı. Sadece bütçe gibi konularla ilgilenecek, konseyde temsil edilen kültürel üretim alanlarına kaynak aktaracaktı.
Girişimci beklenirken Türkiye'nin o çalkantılı, hengameli, heyheyli yıllarında önce SHP ortadan kaldırıldı, CHP'ye katıldı, sonra CHP iktidardan çekildi bu proje de rafa kalktı. Daha sonra gelen iktidarların hiçbirisi ilgilenmedi.
Oysa doğru, uygulanırsa sorunları olacak ama etkili de olacak, güçlü, örnekleri işlerliğini kanıtlamış bir yöntem arayışıydı. Şimdi Bakan Günay biraz daha farklı bir şey söylüyor. İzleyebildiğim kadarıyla
bahsettiğim programa dönük olmayan ama gene de kültürel alanda etkinlik gösterecek kurumları bakanlığının çatısı altına çağıran bir duyuruda bulunuyor. Bu çok önemli ama yeterli değil. Çünkü kurumsal bir yapının ortaya çıkması şart. Yoksa bu defa da denetim, örgüt, eşitlik türünden sorunlar ortaya çıkacak. Gene de bu arayışı kültürel yapının dönüşmesi için önemli bir adım olarak görüyorum. Aksi halde bakanlık, bakanların meşrebine göre "ulufe" dağıtan bir yere dönüşüyor. Bakan da bakanlık da "tek seçici" oluyor. En iyisi ben bu konuya biraz devam edeyim.
Yayın tarihi: 11 Ağustos 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/11//haber,622F6CF0D3E0419FA0DECDF728F4C5D8.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.