BU akşam Bebek Parkı'nda 'Balık Ekmek Caz' muhabbeti var. Neşet Ruacan kaptanlığında Kent Mete, Önder Focan, Sibel Köse, Özge Pınar; Elif Çağlar, Cem Aksel, Nedim Ruacan, Burak Bedikyan, Melih Demirkol, Emre Kayhan, Cem Tuncay, Caner Kaptan ve Erdal Akyol cazdan bir gece sunacaklar. Neşet Ruacan'ın deyimiyle "Festivaller bitmiş, kuyruklu yıldızın arkası gibi, bonus bir gece," olacak. İstanbul'daki festivalleri konserler dizisi olarak niteleyen Neşet Ruacan "Bu gece biraz daha festival gibi olacak. Çünkü festivalin kendi sokağı olur, kendi yemeği olur, herkes kendi gazozunu içtikten sonra festival olmaz," diyor. Neşet Ruacan
Türkiye'de caza emek vermiş müzisyenlerin ilk sıralarında yer alır. Genç cazcıların babasıdır, ağabeyidir, öğretmedir, takım arkadaşıdır. Bunun böyle olduğunu anlamanız için onu tanımanız gerekmez, sahnedeki duruşunu ve müziğini izlemek bile bu yargıya varmanıza yeter. Kendi adıma söylüyorum Neşet Ruacan'ın dostluğu da pena tutan bileği kadar yumuşaktır. İnsan olarak öne çıkma gayreti yoktur. Müzik dünyasındaki bütün itibarına rağmen kişiliğini müziğinin önüne koymaz. Sahnede bedeni, gitarının altında yok olur gider. Sağ eli notaları severcesine, şefkatle sıralar, hissederek çaldığını siz de hissedersiniz. Gitarıyla arasındaki bu aşkı teknik olarak öğrencilerine de anlatmaya çalışıyor: "Sağ el iyi çalışmadı mı, gitarda bir şey olmaz. Bileğin yumuşaklığı, bileğin hareketliliği, 'ölü bileği' diyorum ben ona, kendi sallantısıyla hareket eder. Bağlama çalanların geleneğinde olduğu gibi... Kasıyor bizim çocuklar, sinirler geriliyor, adaleler geriliyor. Hareketler zararlı hale geliyor. Tekrar eden hareketlerin ele zararlı hale gelmesini engellemek için bazı tekniklerin uygulanmasını tavsiye ediyorum."
Türkiye'de genç kuşağın yetişmesinde önemli katkıları olan, bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde öğrentmenlik yapan, onlarca ücretsiz kurs ve seminer veren Neşet Ruacan, klasik gitarla 10 yaşında tanışmış. Rıza Başikoğlu'ndan ilk dersini alırken Dr. Metin Bulut ile 'jazz gitar' çalışmış. İktisat Fakültesi'ni terk ederek profesyonel olarak müzisyenliğe adım atmış. Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası, hayatının dönüm noktası olmuş. Müzik ruhuha iyice girmeye başlayınca kapağı yurt dışına atmış. İngiltere'de Leeds College of Music ve Amerika'da Berklee College of Music, Brooklyn School of Music, Julliard School of Music gibi çeşitli okullara devam etmiş. Ernest Wiehe, Alex Ulanowski, Jerry Bergonzi ile özel olarak çalışmış. Gitar teorisi ve orkestra yönetmenliği konusunda eğitim alan Ruacan,
Türkiye'ye dönünce TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası'na katılmış. Halen burada şef olarak çalışıyor.
CAZ BİR MUCİZE Neşet Ruacan,
Türkiye'de gençlerin caza olan ilgisinin artmasından memnun. Televolelerin işe yaramadığını gördüklerini, ancak ekonomik nedenlerle bu ilginin sınırlı kaldığını, aylık 150 YTL kurs parasını bile veremediklerini anlatıyor. Neşet Ruacan, caz müziğini 20. yüzyılın mucizelerinden biri olarak tanımlıyor. Bireysel yaratıcılığı kapsadığı için genişlediğini, bunu yapamayan müziklerin kabuklaştığını ve yerinde saydığını söylüyor: "Caz, klasik müzikten, halk müziklerinden yolcular alıyor. İçindeki protokol sayesinde, düzgün anlaşma ve paylaşma sayesinde, hüsrana uğramış birçok müzisyeni caz müziği tekrar hayata döndürdü. O bakımdan cazın kendisine bir şey olmaz. Caz gerilemez, gerileyen cazın bize tarif edilen şekli. Bizim bildiğimiz, Coltrane'ler, Miles Davis'ler ve onlarca klasik sanatçı... Onların okulları, onların öğretileri. Biz ona caz dedik. Formatı genişlemeye müsait olduğu için genişliyor, ama bu genişlik bizim caz diye bildiğimiz, bizim sevdiğimiz ana damarın kenara itilmesi gibi görülüyor. Şimdi onları hiç bilmeyen birisi, hiç duymamış birisi çıkıp sazını, enstrümanını alıyor, bilmem kimle bir gelip caz adı altında caz festivalinde çalıyor. Şimdi 'Olduğun gibi gel!' partisi gibi oldu caz müziği... Tarif edilemeyen ama özgürlüğe ihtiyacı olan her türlü şeyin, kavramın başına caz adı konuyor. Bütün bunlar aslında cazın büyüklüğünden ve gücünden kaynaklanıyor. Caz bunlara bile yer açabiliyor." Evet, müziğe yatkın bir aileden gelen, Amerikan kolejinde okuyan ablası Neşe Dağlar'ın radyoda dinlediği müzik programlarından etkilenen Neşet Ruacan'ın müziğe olan sevgisini ise kelimeler ile anlatmak gerçekten zor. O kadar ki, Ruacan müzisyenliğin yıpratıcı olmadığını söyleyen nadir müzisyenlerden biri.