Bizi
"şeriatçı, gerici" falan görmek ve göstermek isteyen Babıali soytarılarına şarap içmeyi öğretelim.
Ki, Köpeköldüren'den kurtulsunlar da ağızları tatlansın.
Yok efendim, dört derecede saklanır, şişesi yatay durur, açınca hemen içilmez azıcık beklenir, kırmızıysa kadehin yarısına kadar, beyazsa onun da azıcık altına kadar doldurulur falan gibi, kendi gazetelerinin
"cahil halka yaşama sanatı öğreten" alafranga yazarlarından kolaylıkla öğrenecekleri şeylerden söz etmeyeceğim... (Cahil halk şarap içmeyi öğrenirse oyunu da artık CHP'ye verir inşallah... Bunu mu amaçlıyorlar?)
Türkiye'de yiyecekleri kazıkları anlatacağım!
Öğrenince, geri kalmış, güdük ve çulsuz olduklarına dua edecekler, bizi kıskanmaktan vazgeçecekler. Uçağa binmediklerine, yurtdışına hiç çıkmadıklarına, dünyayı görmediklerine sevinecekler. Lisan bilmedikleri için şarap şişesinin etiketini çözmeye, dillerini döndüremedikleri birtakım yabancı isimleri öğrenmeye gerek de kalmayacak, rahatlayacaklar. Belki.
Bazı
"muvafık" arkadaşlar da bizi
"gereksiz komplekse kapılmakla" suçlamasınlar, çünkü biz de kendi basın hayvanlarımızı eğitmeye çalışıyoruz alt tarafı...
Biz şaraptan çok kötü kazık yiyoruz hemşerim!
Geçen gün
Sinan Özedincik anlatıyordu, yirmi liraya aldıkları şaraba lokantada yüz lira yazıyorlar! Üstelik ithalatçı bunu on iki liraya getirtiyormuş.
Bunda, tamam canım, vergiler falan filan ama, Türk tüketicisinin henüz
"şarabı tanıyamamış olması" rol oynuyor.
Yani, hırt burjuvaya
"ne versen gidiyor" ...
Ben, üç yüz liraya beş yıllık Beaujolais Villages açtırıp yemeğe katık eden
"büyük işadamı" da gördüm, o şarap hem taze içilir (primeur), hem yemekte içilmez, hem de Villages (köyler) kelimesi, asıl iyi ürünün yanı sıra kenardan çıkarılan daha alt kaliteyi belirtir! Her yılın kasım ayında, herhangi bir Paris bakkalından beş avroya alabilirsiniz.
Eh, burjuvanın büyüğü bu haltı yerse küçüğü n'eylesin?
Bir ara rahmetli
Tuğrul Şavkay'dan bir Kalecik Karası öğrenmişlerdi, baba parası yiyen her genç hırt yanındaki salak manitaya onu ısmarlamaya kalkınca hem fiyatı roketlendi, hem de üretim artınca kalitesi düştü.
Şimdi de, Katalonya Tarım İşçileri Kooperatifi'nin Huesca dağ köylüleri ve
Barcelona liman hamalları için ürettiği Blau de Brot gibi sirkelere aynı parayı ödemiyorlar mı?
İtalya'da bütün kamyon sürücülerinin tercihi olan Chianti şarabını
"lüks" sanıyorlar örneğin...
Çünkü ithalatçı
"keyfe keder" mal getiriyor, örneğin bir ara bulunan Orvieto (Toscana) içmek istersen ithalatçının paşa gönlünü bekleyeceksin.
Niçin bu ülke Rioja şarabıyla, örneğin bir
"nefaset manzumesi" olan Marques de Riscal ile tanıştırılmamıştır?
Niçin, Bordeaux şarabı diye bölgenin tekne kazıntısı ne kadar kötü şarabı varsa getirilip müşteriye kol gibi geçiriliyor da (üç avroluk şarap altmış lira), Türk tüketicisi henüz ağzına Burgonya şarabı koyamadı, örneğin nefis bir Chambertin içemedi?
Niçin,
"Amerikan oğlanlarının ve Amerika'da eğitim görmüş oğlanların gazozu" Kaliforniya şaraplarına mecbur kalalım da, bir Sancerre, bir Chablis içemeyelim? Niçin bir Loire bölgesi şarabı, bir Chinon, bir Gamay, güzeller güzeli bir Bourgheuil tadamayalım?
Petrus'tan, Romanee Conti'den falan söz etmedik ha,
"yanına yaklaşılabilecek" şeylerden dem vurduk...
Fakat eyvah... Ben ne yaptım yahu? Hükümet yalakalığı, Atatürk düşmanlığı ve şeriat propagandası yapmak üzere kalemimi satmıştım ya, şimdi beni mahvedecekler!
Ama, eşek değilim, benim de bir dayanağım var, kimse ağzını açamaz:
Atatürk şarap içmezdi!
Yayın tarihi: 23 Temmuz 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/23//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.