Bodrum'da iki ayrı yerde iki ayrı dünya... Kale içinde İdil Biret, piyanosunun başında inanılmaz çalıyor! Bir kulüpde İbrahim Tatlıses mikrofonda... O büyüleyici sesiyle insanı alıp götürüyor. Aslında ikisinin de finalde yaşadıkları aynı; İdil Biret'i seyirciler, tekrar tekrar sahneye çağırıyorlar. Saygıyla ve ayakta alkışlıyorlar... Ama o muhteşem ses İbrahim Tatlıses, her sahneye çağrılışında o çoşku selinin içinde bağırıyor; "Söylüyüm müüüüü?" İşte o an büyü bozuluyor. "Hani," diyorum kendi kendime, "İdil Biret de her sahneye çağrılışında, piyanonun başına geçip "Çalayım mı?" diye bağırsa... Aslında iki dev sanatçının portresini çizdim. Hadi bir şey daha... "İdil Biret'i Bodrum Kalesi'nde 2 bin kişi özel kıyafetleri içinde saygıyla dinledi,'' desem ne dersiniz. Elbette mutlu olursunuz. Ama benim mutsuzluğum şu... İbrahim Tatlıses'i ise bir avuç sarhoşun dinlemesi beni mutsuz eder. Şöyle bir düşünün... İdil Biret, piyanosunun başına geçse... İbrahim Tatlıses de mikrofonu eline alsa... Sadece müzik dinlemek için gelenler için çalıp söyleseler. Mesela diyorum... Biliyorum uymasa da Tatlıses o olağanüstü sesiyle bir opera eseri seslendirse... Biliyorum, kimi okur "Ne saçmalıyorsun?" diyordur. Hatta bizim entelektüeller, "Sen ne biçim adamsın, bir türkücüyle bir piyanisti yan yana getirdin, sahneye çıkardın," diye kızacaklar. Ama bunların hepsi boş şeyler, boş... Tatlıses gibi bir büyük sesi meyhane köşelerinde dinlemek istemiyorum. Hele gece kulüplerinin o sarhoş ortamında hiç mi hiç görmek istemem. Hep hayalim şudur... Hani nasıl tarif etsem ki... Zeki Müren'in filmlerinde konserler var ya. Hani seyircilerin mikrofonun ardındaki o genç sesi hayranlıkla dinleyip çığlınca alkışladıkları sahne... Tatlıses'i hep öyle hayal ederim. Bir hayalim daha var, Bodrum Kalesi'nde... Aynı anda sahnede muhteşem dörtlü sahne alsa ve birlikte düet yapsalar... Kimler mi? "Batsın bu dünya..." diyen Orhan Gencebay, "Şıkıdım..." diyen bir Tarkan, "Bir kulunu çok sevdim. O beni hiç sevmiyor," diyen İbrahim Tatlıses... Ah aralarında bir de Sezen Aksu olsa... "O ne söylesin?" demeyin. Sezen ne söylese hepsi harika değil mi? Bu muhteşem dörtlünün bu konseri, müzik tarihinde sonsuza kadar yerini alır. "Kim bu çılgın fikrin öncüsü olur?" derseniz, "Elbette İdil Biret," derim. O dünya sanatçısı piyanosunun başına geçse... Dünya sanatçılığını bir kenara itip halkın sanatçısı olan bu muhteşem dörtlü sahneye çıkmaz mı? İşte o sahnede Tatlıses'in "Söylüyüm müüü?" diye bağırmasına ben de cevap veririm, "Söyle canım ciğerim!" Bu yazının çok özel notu: Tatlıses söylerken sahnede dansöz olmaz! Çok ciddi bir sorun daha var. Bu muhteşem konserde Bodrum barlarından yükselen o sesler susacak mı? Öyle ya... Bir gece çıkın Bodrum sokaklarına... Her köşeden yükselen sesler... Ama hepsinin üstünde Halikarnas Disko'nun o berbat 'cistak' müziği var ki böyle zulüm olmaz! En masumu ise zenci şarkıcılarının sesleri... Sanki Mississippi Nehri'nin kenarında pamuk toplayan zencilerin şarkılarıyla bizim türküler karışınca öyle bir ambiyans oluyor ki yürek parçalanıyor. Ha, Çukurova'da pamuk toplayan beyaz yüzlü al yazmalı bizim kızlar... Ha, Mississippi'nin kenarında pamuk toplayan o koca dudaklı kara gözlü kızlar... İkisinin de kaderi aynı. Konuya ciddiyet kazandırmak için ciddi olarak yazıyorum. Bir zamanlar sanat güneşi Zeki Müren sahneye çıktığı zaman, garsonlar servisi bırakır, yerlere çömelir, dinleyiciler de sadece fısıldaşırlardı. Bu sanata ve sanatçıya saygıydı. Sahi bize ne oldu? Bozulan ve deforma olan sanatçılar mı, yoksa biz dinleyiciler mi? Hayır efendim... İdil Biret'i dinledikten sonra sanata ve sanatçıya saygıyı gördüm. Sorun şu: Bazı büyük sanatçılar "Önce sanat," yerine "Önce para," diyorlar ya... İşte olay budur efendim. Para ve reyting birçok sanatçıyı deforme etmiş. Tek tesellim ve gelecek için umudum İdil Biret'e gösterilen saygı ve sevgi!
Yayın tarihi: 13 Temmuz 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/13/pz/kanat.html
Tüm hakları saklıdır.