Söyleşinin bundan sonrasını bir tür yüzleşmeye dönüştürmek istiyoruz ama olmuyor. "Gazetecilik bir yanıyla entelektüel bir uğraş ama sizin programınız olabildiğince avam, bu dile uyum sağlamakta zorlandınız mı?" şeklindeki sorumuza yanıt öyle net ki: "Hayır zorlanmadım, ben
Cumhuriyet gibi Türkçeyi en iyi kullanan gazetede, üstelik Marksist bir kültürle yetiştim. Ama bu program bunlara aykırı bir şey değil." Sıkı durun cevap gerçekten çok Marksist: "Çünkü altyapı üst yapıyı,
ekonomi siyasayı belirler." Hoppala, Marks 'Halkın kuyruğuna takılın, gidin altyapıya tapının, onun içinde debelenip onlardan birine dönüşün,' mü demişti diye düşünürken kurulan son cümleyle aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık durumunda kalıyoruz: "Bu halkın kuyruğuna takılmak değil, halkı yansıtmak. Gazeteci halkın üstünde değildir, yaşamını halktan soyutlayarak gazetecilik yapılamaz." Elbette ama bu kadar iç içe olmaya gerek var mı derken, bir soruyla daha şansımızı zorluyoruz: "Ama programlarınızdaki dil çok rencide edici değil mi?" Gelen yanıtla sarsılıyoruz, buyurun: "Ben öyle bir dile sahip değilim ama konuklar kullanıyor, ne yapalım benim vatandaşım böyle konuşuyor. Hiç yüksünmüyorum, utanmıyorum, çünkü ben Anadolu magazin yapıyorum."
Yayın tarihi: 6 Temmuz 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/06/pz/haber,62F76C8E63FC4668949FC8AC0DAD7801.html
Tüm hakları saklıdır.