Dün sabah petrolün varil fiyatı 140 doların üzerindeydi... Brent petrolü 141 dolar 98 cent, New York petrolü de 141 dolar 71 centten alıcı bulmaktaydı.
Düşünün ki geçen ayın başında bu fiyat 123 dolardı. Üç yıl önceki haziranda ise petrolün varilini 55 dolara alabilmek mümkündü.
Ekonomistler üç yıl önce
"Petrolün varil fiyatı 100 doları geçebilir" diyerek felaket senaryoları ürettiklerinde, fazla ciddiye alınmamaktaydılar. Bugün ise
"Varil fiyatının 200 dolara ulaşması yakındır" diyenler malumu ilam etmiş olmaktan öteye gidemiyorlar.
Biz Türkiye'de kime kızacağımızı bilemezken ve çıkış yolu olarak rejim kavgası yapmayı seçmişken, dünyanın önemli beyinleri, tüm insanlığı bekleyen enerji krizine nasıl hazırlıklı olunabileceğinin yollarını arıyor.
AK Parti'nin kapatılması durumunda yaşanacak ve bilinmezlerle dolu geçiş döneminde, Türkiye'nin petrol ve doğalgaz ithalatı için gerekli alımların kaynağını bulmak konusunda, herhalde Anayasa Mahkemesi üyelerinin de, muhalefet partilerinin de, Yüksek Askeri Şura'nın da alternatif planları vardır.
Gerçi Türkiye'de ideolojik tartışmaların konusu olan travmalar kadar ilgi çekmiyor ekonomik travmalar. Neticede batan batıyor, özel kesimde çalışanlar işsiz kalıyor, esnaf dükkanını kapatıyor.
Her şey unutulur Ama ekonomi dibe vursa da, devlet memurları eskisi gibi maaşlarını alıyor, kimsenin altından makam arabası eksik olmuyor, resmi lojmanlarda yakıt sıkıntısı çekilmiyor.
Bu açıdan olaya bakınca
"Dış ödemeler dengemiz bozuk" tekerlemesini seslendirenlerin, enerji ithalatı için her yıl 50 milyar doları aşkın ödeme yapmak zorunda kaldığımızda, kimi nasıl eleştireceklerini de merak etmeliyiz.
CHP'nin 1980 öncesi son iktidar döneminde benzinciler önündeki araç kuyruklarını hatırlayabilenlerin en genç olanları, şimdi 30'lu yaşlarda.
O dönemi, Demirel-Özal işbirliği ile başlatılan ve
"sübvansiyonsuz fiyat-serbest kur-serbest faiz" e dayalı
"24 Ocak 1980 Kararları" nın sona erdirdiğini de hatırlayan kalmadı.
Hatta Demirel bile hatırlamıyor artık o dönemi. Şimdi o da, Kemalist bir ideolog oldu.
Acaba durumun ciddiyetini Ankaralılara anlatmak için, meselenin
"Atalarımız"la ilgili bir sorundan kaynaklandığını mı vurgulamalıyız.
Çünkü petrol de, doğalgaz da aslında "atalarımız" olan tarih öncesi canlıların cenazeleridir. Milyonlarca yıl önce yaşayıp ölen canlıların üzerine deprem ve benzeri doğa olayları sonucu yer tabakaları yığılmış ve bu havasız ortamda, uygun, ısı ve basınç altında bakterilerin de yardımı ile petrol oluşmuştur.
Yani işin özeti, tüm kalkınmamız, ulaşımımız, aydınlanmamız, atalarımızın petrolleşmiş fosilleri tüketilerek gerçekleşiyor.
Hidrojen alternatifi Bu böyle gitmez, gidemez.
Siyaseti geçmişte yaşamış olanların söz ve düşüncelerini bugün de kavga konusu yaparak sürdürebilirsiniz.
Ama tüm uygarlığın geleceğini, geçmişte yaşayanların fosillerini tüketerek sürdüremezsiniz.
Bugün petrol yerine mesela
"Hidrojen"le giden araçlar yapılmaya çalışılıyor. Sıvılaştırılmış boraksın hidrojeni taşıma özelliği, Türkiye'de bol bulunan bu madeni değerli kılmakta.
Ama hidrojeni doğalgazdan veya sudan ayrıştırmak da, bir ek enerji tüketimi gerektiriyor.
Bildiğimiz kadarıyla Vestel gibi firmalarımız bu alanda büyük aşamalar kaydetti.
Ama bütün bunlar bir ulusal heyecan ve ilgi de gerektiriyor. Bu tür konular parti kapatmak veya kamplaşıp birbirinin gözünü oymak kadar ilgi çekici değil.
Konuya dönersek.
Atalarımızın fosilleri ile enerji gereksinimi karşılamak giderek pahalılaşıyor. Üretim sınırlı, global talep ise giderek artıyor.
Bakarsınız bu konu da bir gün gündemimize girer.
Yayın tarihi: 28 Haziran 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/28//haber,AEADC8D2CB7F43369109B288B54D47D9.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.