1998 ile 2005 yılları arasında Almanya Dışişleri Bakanı olan Joschka Fischer, kariyerinin ilk yarısında Türkiye'nin AB üyeliğine soğuk baktı, ikinci yarısında ise en sıkı ve ateşli destekçi olup çıktı. Ondaki bu değişimi kafasına saksı düşmesine değil, 11 Eylül 2001 saldırılarına borçluyuz.
Siyasete veda eden Fischer boş zamanlarında stratejik analizler yapıyor. Dünyanın önemli gazetelerinde yayınlanan bu analizlerde çok sıklıkla ya Türkiye'nin AB üyeliğinin önemini ele alıyor ya da bizim coğrafyadaki gelişmelerden yola çıkarak Türkiye'nin Avrupa için paha biçilmez değerinden söz ediyor.
AB'nin bir gün Türkiye'ye kapıyı kapatması veya sonu gelmeyen müzakerelerden bezen Türkiye'nin Avrupa'ya sırt çevirmesi olasılığı, Fischer'in ödünü koparıyor. Ve bu korkusunu her fırsatta dile getiriyor: Türkiye neden önemli? - "Avrupalılar'a şunu söylemek istiyorum: Türkiye'nin önemini kavrayın. Akdeniz havzasında güvenlik politikalarımız için ortağımız ancak o olabilir."
- "Avrupa güvenliğinin geleceği Doğu Akdeniz'de ve Ortadoğu'da kararlaştırılacak. Avrupa bu bölge için merkezinde Türkiye'nin yer alacağı bir strateji geliştirmeli."
- "Türkiye'den vazgeçmek Avrupa'nın hayati çıkarlarını tehlikeye sokacak. Dahası, Türkiye'ye savaş ilan etmek anlamına gelecek."
Fischer yazılarından rasgele seçtiğimiz bu örneklerde ısrarla yaptığı uyarıyı dün 42 aydınla birlikte yayınladığı bildiride tekrarladı:
"Nükleer bir İran tehlikesi, Ortadoğu'da savaş riski, Afganistan'da köktencilerle savaş gibi sorunlar, barış ve refahı ilerletecek güçlü Avrupa gerektiriyor. Kendine güvensizlik sonucu felç olacak Avrupa'nın dünyadaki konumu tehlikeye girecek. Genişleme sürecine bağlılığın yeniden vurgulanması ve dünyada tek sesle konuşabilmek için AB'nin yeni yollar bulması hayati önem taşıyor."
AB'nin yeniden kendi derdine düştüğü bir dönemde Fischer neden genişleme sürecine bağlı kalınması çağrısı yapıyor? Yanıtı dün İspanyol gazetesi "El Pais"te yayınlanan yazısında verdi: "Lizbon Antlaşması'nın İrlanda'da reddedilmesi, güçlü ve birleşik Avrupa'ya ölümcül darbe indirecek. Siyasi felakete sürüklenen AB yeni üyeler kabul edemeyecek. Bunun da ilk bedelini Türkiye ödeyecek."
Ya AB süreci kesilirse? Ve
onun mantığıyla devam edersekAB süreci kesilen veya üyelik olasılığı Kaf Dağı'nın ardına atılan Türkiye, Batı'dan uzaklaşacak! Bu da Avrupa'nın güvenliğini tehlikeye düşürecek! Sonra? Ara-sıra ima ettiği gibi Batı'dan uzaklaşan Türkiye, yeniden küresel güç olma yolundaki Rusya ve İran'la ittifak yapacak. Böyle bir gelişme ise küresel dengeleri alt-üst edecek!
Avrupa'yı ölümü göstererek sıtmaya razı etmeye dayalı Fischer mantığını ne kabul edilebilir buluyor, ne de Türkiye'nin AB sürecine olumlu katkı yaptığına inanıyoruz. Çünkü;
1- Türkiye'yi bir tür şantajcı konumuna düşürmeye kalkıyor.
2- AB yönelimimizi Avrupa'nın güvenlik kaygılarına indirgeyerek, Türkiye Cumhuriyeti'nin bu tercihinin tarihi, siyasi, diplomatik ve felsefi arka planlarını görmezlikten geliyor.
3- Bu yaklaşımıyla başta Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy olmak üzere Türkiye karşıtlarının elini güçlendiriyor.
Öyle ya; Türkiye'nin katılımı sadece AB'nin güvenliği için önemliyse, NATO üyeliğiyle zaten bu görevi yerine getirmiyor mu?
Fischer ve onun gibi düşünenlerin, Türkiye'yi Ortadoğu'nun jandarması, İslam dünyası ile Hıristiyan Avrupa arasında köprü görmelerinden bıktık. "Cumhuriyet'in uygarlık projesi"ni sadece bu misyonlarla sınırlandıracak AB üyeliği de eksik olsun...
Yayın tarihi: 26 Haziran 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/26//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.