İspanyol ordusu, 1936 yılının temmuz ayında, seçimle gelmiş meclisine ve yasal hükümetine karşı ayaklandı...
Amacı bir darbeyle işi çarçabuk bitirmekti, ancak ummadığı bir direnişle karşılaştı. Örneğin Sevilla ve Granada'yı hemen ele geçirdi ama Madrid ve Barcelona'da yenildi.
Böylece maç ortada kaldı ve üç yıla yakın sürecek bir iç savaş başladı.
Daha ilk aylarda... 1936 sonbaharında... Faşistler Madrid üzerine yürümeye hazırlanıyorlar... Bazı bölgeler ellerinde... Geçici başkentleri de Burgos şehri... (Eski para kolleksiyoncuları! Burgos baskısı peseta banknotları çok değerlidir, bulursanız kaçırmayınız! Bende maalesef yok.)
Salamanca şehrinde bir şenlik düzenleniyor...
"İspanyol Irkı Şenliği"... Salamanca Üniversitesi'nin konferans salonunda bir toplantı var... General Franco'nun eşi de onur konuğu...
İlerigelen faşistler çıkıp konuşmalar yapıyorlar... Bunlardan biri General Millan Astray... Tek gözü yok, tek kolu yok (Fas'ta, sömürge savaşında yitirmiş), eli ayağı tutmaz bir adam... (Dünya tarihinde gelmiş geçmiş en aşağılık heriflerden biridir, General Franco'dan bile berbattır. Franco yavşaktı, bu, pis manyak.)
Uzun uzun
"asacağız, keseceğiz" tehditleri savuruyor. Ve konuşmasını şu dehşet verici sloganla bitiriyor: Kahrolsun aydınlar! Yaşasın ölüm!
"Muera la inteligencia! Viva la muerte!" Ortalık birbirine giriyor, kollar uzanıyor, çığlıklar gırla...
Sonra, ünlü İspanyol düşünürü ve yazarı, Salamanca Üniversitesi Rektörü Profesör Don Miguel de Unamuno geliyor kürsüye... Yavaş yavaş derin bir sessizlik çöküyor salona...
"Hepiniz," diyor,
"neler söyleyeceğimi merak ediyorsunuz. Öte yandan, beni çok iyi tanıyorsunuz. Böyle bir dönemde susamam. Susmak, yalan söylemek olur. Çünkü susmak, boyun eğmektir." Devam ediyor:
"Az önce burada ölüsevicilerin anlamsız çığlığını duydum, 'yaşasın ölüm' diye bir slogan atıldı... Bunu söyleyen General Millan Astray bir sakattır. Cervantes de öyleydi. Fakat General Astray, Cervantes gibi büyük bir adam olmadığı için, amacı bütün İspanya'yı da sakatlamak, kendine benzetmek!" Ve sözlerini şöyle bitiriyor:
"Siz kazanacaksınız, çünkü kaba kuvvet sizin elinizde... Fakat sizde akıl da yok, hak hukuk da... Sizin gibi insanlara 'İspanya'yı düşünün' demeye gerek bile görmüyorum..." Sonra da, tarihe geçecek o ünlü cümlesini söylüyor:
"Yeneceksiniz fakat ikna edemeyeceksiniz!" Unamuno'nun yaptığı kelime oyunu ve uydurduğu kafiye ne yazık ki dilimize bozmadan tercüme edilemiyor. Cümlenin İspanyolca aslı şudur:
"Vencereis pero no convencereis!" Sonra ne mi oldu? Unamuno'yu vurmak istediler. Franco'nun eşi engel oldu. Tutukladılar ve
"ev hapsine" yatırdılar. Öldürmeye cesaret edemediler, dünyanın tepkisinden korktular, çünkü daha iki ay önce büyük şair Lorca'yı öldürmüşler, dünya ayağa kalkmıştı.
Fakat o müthiş ihtiyarın yüreği de bütün bunlara fazla dayanamadı, on hafta sonra tık dedi. Unamuno, insanlık tarihinin
"mümtaz evlatları" arasında yerini aldı, ölümsüzlüğe kavuştu.
Hiç de öyle solcu molcu değildi, üstelik sağcı bile denilebilirdi kendisine. Ama, adamdı. Adam gibi adamdı.
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Hay Allah, biz bütün bu lafları neyin üstüne getirecektik yahu?
Yayın tarihi: 9 Haziran 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/09//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.