Şehrazat dizi sezonunu (kanlı da olsa) nikâhıyla kapattı ama gerçek hayatta evlilik sezonu daha yeni başlıyor. Malûmunuz, genelde damat tarafının zamanlama konusunda böyle bir takıntısı yoktur, ama gelinler hep yaz mevsiminde evlenmek ister. Şöööyle açık havada, gelinliğin ve gelin gibi süslenmiş masaların etekleri rüzgârda uçuşurken vs... Peri kızı, beyaz atlı prens ve peri masalı zorlaması... İşte her düğün, o zorlama romantizmi içerir aslında. Şimdi hazırlık yapan gelin adaylarının tadını kaçırmayalım, ama durum bu, n'apıcaksın? Yaz mevsimi, o yapaylığı biraz daha sulandırır en azından. Tepede yıldızlar, hafif bir meltem esintisi, deniz kenarı, olmadı havuz başı ve suyun getirdiği huzur ortamından faydalanma durumu falan filan... Fakat bir de işin içine kurallar girer ki, eğlenceli geçmesi gereken bir geceyi devlet protokolüne çeviriverir. Geçen gün kuafördeyim. Vakit sabahın körü sayılabilecek bir saat... Bir köşede 'gelin başı' yapılıyor. Genç kız pek heyecanlı, arkadaşları etrafında pervane, bir yandan fotoğraflar çekiliyor vs. Düğünlerde ve cenazelerde mutlaka bir 'çok bilmişe' ihtiyaç vardır biliyorsunuz, organizasyonu ve kuralların (!) harfiyen uygulanmasını sağlayacak.
DÜĞÜNÜNDE EĞLENEN YOK Bu gelinin de bir bilirkişisi vardı tabii ve saç-makyaj yapılırken o da arkadaşına talimatları sıralıyordu: "Salona ilk girdiğinizde duvağın mutlaka kapalı olacak, unutma! O sırada şarkınız çalmaya başlayacak, yerinize oturmadan hemen ilk dansı bu şekilde yapacaksınız. Sonra dans bitince, bilmemkim (damat işte) duvağını açacak, yerinize oturacaksınız. Bıdı bıdı bıdı..." Yani kurallar tek tek geline sayıldı da sayıldı. Benim hâlâ ağzım açık kalıyor bu işlere... Yahu insan devlet törenine katılır gibi evlenir mi? O yüzden kendi düğününde eğlenen pek yoktur ya... Yok ilk dans, yok takı töreni, yok kalk tek tek masa dolaş, el öp! Kendi düğününe sahip çıkıp, kendi tarzını o geceye yansıtan ve yeni bir hayatın başlangıcını samimi ve içten bir kutlamaya çevirebilen kaç çift var acaba? Tüm organizasyondaki yapaylık, daha davetiye seçiminde başlar aslında. "Oğlumuz Ali ve Kızımız Ayşe..." diye başlayıp, artık ezberlediğimiz metinle devam eden o klişe karton parçalarıyla... Bu kadar önemli ve özel bir günü, başkalarının zevkine, tarzına, kurallarına emanet etmek niye ki zaten? O gecenin başrolü geline ve damata ait... Senaryoyu da yine onlar yazmalı. Kafalarına göre, gönüllerince, kasmadan, zorlama ritüelleri uygulamadan... Neyse işte... Kısacası bu yaz sezonunda peri masalı gibi bir düğün hayal eden tüm arkadaşlara tavsiyemdir: Kendi masalınıza kimseyi karıştırmayın. Gökten düşen elmaları da kimseye kaptırmayın. O gecenin her anının, 'asıl siz' tadını çıkarın. Hadi Allah mesut etsin! (Bu arada annem bir 'şifalı ot bilirkişisi' olarak, Şehrazat'ın son sahnede neden kanlar içinde kaldığına, diziden hemen sonra bilimsel bi açıklama getirdi! Yeni gelinlerin aklında olsun; hamilelik durumu varsa adaçayı içmeyecekmişsiniz! Annem öyle dedi. Ona göre Eda'nın hazırladığı 'o karışım' aslında adaçayından başka bir şey değildi. Ve o da doğal östrojen olduğu için kanama ve düşük riskini artırıyordu. Şu Erkan Topuz Hoca memleketimin bütün kadınlarını 'ot manyaa' yaptı ya... Helal olsun!)
Yayın tarihi: 8 Haziran 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/08/pz/haber,11DFE2D70C7F4554BD408E6C63BC4B00.html
Tüm hakları saklıdır.