İnsan beyninin kıvrımları hâlâ araştırılıyor. Pek bir şey öğrenmiş değiliz bu karmaşık organ hakkında. Mide desen, safra kesesi desen, hatta kalp desen tamam, avucumuzun içi gibi biliyoruz, ama iş beyine gelince tıp fıslıyor. İşte bu yüzden ben de beynimin neresindeki hangi eksiklik veya doğuştan hasar dolayısıyla bunu yaşadığımı bilmiyorum. Ama şu kesin: Diğer konularda iyi kötü kafası çalışan bir kişilik olarak, yolumu bulamıyorum. Maddi açıdan değil, yanlış anlaşılmasın, coğrafi açıdan. Doğup büyüdüğüm İstanbul dahil herhangi bir şehirde, bir yerden bir yere gitmem mesele. Hayatımın en büyük lüksü olan bir şoför edinmeden önce, arabamı uzun yıllar kendim kullandım. İşin kötüsü her hafta birkaç röportaj yaptığım yıllarda, sürekli telefonda adres ve tarif alıp, söyleşi için şehrin orasından orasına gitmek zorunda kaldığım dönemler oldu. Gerçek bir kâbustu. İstanbul'da herhangi bir sokağı, mekânı bulmayı öğrenmem için oraya en az 10 defa gitmem gerekir. Bu formülde de doğu batı gibi, sağ sol, paralel sokak gibi kavramlarla değil, dükkân ve tabela isimleriyle çalışırım. Yani Ayşe'nin evini bulmak için "Buradan çık, köşeden dön, güzellik salonundan sonraki ilk sokaktan gir, fıskiyenin önüne gelince sağa yanaş, mücevhercinin önüne park et," gibi bir reçeteyi ezberlemem gerekir. Hayatlarında ilk defa gittikleri semtlerde adres ararken "Şimdi biz iki alt sokaktan girdik, o zaman sahile inip, sola saparsak, paralel caddenin bitimine çıkmış oluruz," gibi mantıklar kuran insanlara ermiş gibi bakarım ben. Bu tipler ilk defa gittikleri şehirlerde bir harita edinip, "Sola sapalım, sağa girelim, güneye yürüyüp, meydandan batıya ilerleyip zafer takına gelelim," gibi muzaffer planları harfiyen uygulayıp, şehrin altını üstüne getirerek gezerler. Benim gibilerse otelden çıkar çıkmaz yanlış yöne saptıklarından, kendilerini alışveriş caddesi yerine sanayi mahallesinde bulabilirler. Bildiğim dillerin geçerli olduğu şehirlerde, bir nebze daha rahat hissediyorum, en azından haritaya bakıp, çıktığım sokağın ismini bulup, caddeye ne kadar yakınım, tekinsiz bir mahalleye mi geldim, yoksa aradığım müzenin arka sokağında mıyım anlayabiliyorum. Fakat bir Prag seyahatim vardır ki, gerçekten acıklıdır. Bütün sokak ve cadde isimlerinin kulağa 'Puvrokice Domsjamdik' gibi geldiği, labirent tarzında bir şehir düşünün. Üç saat boyunca aynı bloğun etrafında döndüğümü girdiğim kristal mağazasındaki satış elemanı kızı tanıyıp, buranın az önce alışveriş yaptığım mağaza olduğunu anladığımda idrak ettim. Rahat hissettiğim bir tek yabancı şehir var: New York. Ne kadar zekice ki, bir bulmacayı andıran New York'un sokak ve caddeleri, soldan sağa ve yukarıdan aşağı numarayla sıralanmıştır. Her köşebaşında kırmızı ışık ve tabela vardır. Bakarsın, 6. Cadde ve 42. sokak. Nefis! Demek ki yukarı yürüyeceğim ve sokak numarası büyüyecek, ben de 45. caddeye ulaşacağım. İstanbul'da ise Etiler, Ortaköy, Nişantaşı, Beyoğlu gibi uzun zaman yaşadığım, okuduğum veya çalıştığım, yani ezbere bildiğim semtler haricinde, hep deplasmandayım.
Avrupa Yakası'ndaki Dursun'un yön bulma yetenekleri konusundaki ilham kaynağım bizzat bendenizim. Ancak sonunda şans benim gibilere de güldü ve bir süre önce ülkeyi sokak sokak kaydetmiş, kaç metre sonra nereye sapacağınızı söyleyen GPS cihazları çıktı. Artık Dursun ve ben de yolda durup 10 defa sormadan bir yerden bir yere ulaşabileceğiz. Şimdiye kadar bindiğim bütün taksiler, benim gibi, evinden işine yardımsız gidemeyen birine, "Çevreyolundan Kasımpaşa'ya sapıp, oradan mı inelim, sahil yolundan zıttırıpıta mı çıkalım?" gibi Çince sorular sordular. Genellikle bilgiç bir tavır takınıp, "Valla sizce trafik nerede açıktır şu anda?" kalıbıyla cevap verdim hep. Artık buna da çare bulundu. Beyninin 'yol bulma bölgesi' bir şekilde çalışmayan benim gibi 'kayıp'lar, artık bir GPS cihazı edinecek, oradan yolu öğrenip, sonra, ki bu da yeni bir hizmet, cep telefonundan 4444154'ü arayacaklar ve diyecekler ki, "Barbaros Bulvarı ne durumda kardiş?" Görevli, şehrin o andaki trafik yoğunluğunu, hangi sokakların tıkalı, hangi caddelerde trafiğin akıcı olduğunu söyleyecek. Hizmet diye buna derim. Ancak yine de nörologları, bana bir teşhis koymaya davet ediyorum.
Yayın tarihi: 8 Haziran 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/08/pz/birsel.html
Tüm hakları saklıdır.