Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü konusundaki kararına bakıp, 40 yıldır yargının aynı çizgide olduğunu söyleyebiliriz. Yüksek Yargı, 1961'den beri, hep,
yetkilerini genişletmeye çalıştı.
1961 Anayasası'nda, sadece,
kanunların anayasaya aykırılığının incelenebileceği hükmü mevcutken, hâkimler,
cumhuriyetin temel nitelikleriyle ilgili olduğunda, anayasa değişikliklerini
esastan denetleyebileceklerini, taa o zaman kabul ettiler.
Anayasa Mahkemesi'nin yetkilerini aşmasını engellemek maksadıyla, 12 Mart sonrası, Anayasa Mahkemesi'nin, anayasa değişikliklerini sadece şekil şartlarına uygunluk açısından denetleyebileceği biçimde bir düzenleme yapıldı. Buna rağmen, mahkemenin, Yasama Organı'nın alanına müdahale etmesi önlenemedi.
Yüksek Hâkimler Kurulu ve Yüksek Savcılar Kurulu'nun kararlarına itiraz edilemeyeceğine, savaşta, askeri mahkemelerde, yargıç olmayan subayların da görev yapabileceğine ve
kamulaştırma bedelinin vergi değeri üzerinden tahakkuk edeceğine dair 12 Mart döneminde gerçekleştirilen anayasa değişiklikleri, cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan
"hukuk devleti" ilkesine ters düştüğü gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesi tarafından iptâl edildi.
Kısacası, o tarihte de Anayasa Mahkemesi, cumhuriyetin değişmezliği ilkesine dayanarak, anayasa değişikliklerini esas yönünden inceleyebileceği içtihadını geliştirmişti.
1982 Anayasası'nda, yargının yetkisini aşmasını engellemek maksadıyla, anayasanın 148. maddesine,
anayasa değişikliklerinin şekil yönünden incelenebileceği cümlesi konuldu; aynı zamanda,
şekil şartlarına açıklık getirildi:
"Anayasa Mahkemesi, sadece teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığını inceleyebilir" denildi. Ama görüyoruz ki, hiçbir çaba sonuca ulaşmaya yetmiyor. Amiyane tabirle şöyle diyelim:
Kırk yıllık Yani, olur mu Kani.
Yayın tarihi: 8 Haziran 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/08//haber,C89057F9108647FBB5CEB62558C17A3E.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.