kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Haziran 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
OKUR TEMSİLCİSİ
Okur Temsilcisi

Yazı işlerindeki BBG

İki büyük gazetecilik toplantısı bugünlerde İsveç'te yapılıyor. Dünya Ombudsmanlar Örgütü (ONO) konferansında ana tema 'şeffaflık'tı. Dünya Gazeteciler Birliği (WAN / WEF) kongresinde ise ifade özgürlüğü ve internet tartışılıyor.
Bir ara popüler bir slogan vardı, eski cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ortaya atmıştı: "Karakolların duvarları camdan olacak..." Demokrasinin kök salması, yurttaşın devlet kurumlarına güven duyması için şeffaflığın önemini anlatan bir söylemdi bu.
Çoğunuz biliyor, gazete, radyo ve TV'lerde haberlerin "pişirildiği" mutfaklara ya yazı işleri diyoruz ya da haber merkezi. Günlük toplantılar burada yapılır, gelen haberlere bakılır, bunlar önemlerine göre sıralanır, başlık ve giriş bölümleri biçimlendirilir. Gün içinde editörler bir yığın karar alırken çoğu kez bağıra çağıra, şakalaşarak, gülüşerek, kızarak tartışırlar.
Acaba, haberci kuruluşların "kalbi" sayılan bu merkezleri de camdan duvarlarla örmeli mi? Okurların bir kısmı, gazetecinin kendi kafasına göre, kötü niyetlerle haberlere biçim verdiği gibi önyargılara, inançlara sahip. Öyleyse, acaba şeffaf haber merkezleri okurun gazeteciye güvenini artırır mı?
İsveç'in TRT' si sayılan SVT'nin 1'inci kanalında hemen tüm ülkenin her gece izlediği ana haber bülteni Aktuellt'in sorumlu editörü Eva Landahl, işte bu fikri uygulamaya koymuş. Geçen Kasım ayından beri izleyiciler "Açık Haber Merkezi"ni internette izleyebiliyor.
Landahl şöyle düşünmüş: İzleyiciye kendi dünyamızı ne kadar açarsak onlarla o kadar sağlam güven ilişkimiz olur. İki kameramanla anlaşmış. Onlarla berrak bir sözleşme yapmış. Gün boyunca her türlü tartışmayı, konuşmayı çekme izni vermiş. Bu çekimler, Landahl'e sorulup danışılmadan, o iki yayıncı tarafından internete konuyormuş. Tabii bu görüntüler "canlı yayın" şeklinde değil, bazı gereksiz bölümleri çıkarılarak yayınlanmaktaymış.
Landahl bize bunları Stockholm'de düzenlenen Dünya Ombudsmanlar Örgütü (ONO) konferansında anlattı ve yayından örnekleri de izletti. Tartışmalar, görüş ayrılıkları, kararlar, günlük telaş... hepsi apaçık ortadaydı.
Bu fikri 4-5 yıl önce bir Kaliforniya gazetesinin yeni genel yayın yönetmeni seslendirmişti. Ama o günden bugüne uygulayan olmamıştı.
Zor bir proje. Çünkü, gazetecilerin kendi dünyalarını açmalarının güzellikleri kadar zorlukları da var.
Konferansta bunları uzun uzun tartıştık.
Landahl'e "şeffaflığın sınırı ne?" diye sordum. İki yerde müdahale etmiş. Biri, programın geleceğe ilişkin stratejik planlamasını yaptıkları toplantıyı, rakiplerin kötüye kullanacağı gerekçesiyle çıkarttırmış. Diğeri ise, bir gaf yüzünden olmuş. Pek haber olmayan "kurak" bir günde, yayına birkaç saat kala bir editör sevinçle içeri dalmış: "Yaşasın, Myanmar'da kasırga çıkmış, binlerce ölü var! Yırttık!" Ve o anda editör ne kadar büyük gaf yaptığını fark etmiş. Landahl'e yalvar yakar olmuş, o da ricasını kırmayıp "her zaman olmaz" dediği bu hatayı yayına koymamış.
"Daha yeni bir proje ama iyi gidiyor" diyor Landahl, "açık haber merkezi" için. Her gün yaklaşık 2 bin izleyici siteye giriyormuş. Ve her gün onlarla chat de yapmaktaymış.
Bu kadar şeffaflık iyi olabilir. Acaba? Bu soruyu sorunca ombudsmanlar ikiye ayrıldı.
"Gayet iyi olur" diyenler şu gerekçeleri sıraladı:
- İzleyici haber merkezinin nasıl çalıştığını görebiliyor.
- "Komplo" teorilerinin önü alınıyor.
- Haberciler izlendikleri için haberleri daha sıkı tartışıyor.
- İzleyiciyle haberci arasındaki makas daralıyor, iletişim artıyor.
- Haber merkezinin saklayacak bir şeyi olmadığı anlaşılıyor.
- Farklı vardiyalarda çalışan haberciler, birbirini daha iyi izliyor.
- Gazetecilik okulları için çok eğitici bir olanak sağlanıyor.
"Hiç iyi bir fikir değil" diyenler ise şunları söyledi:
- Rakip haber kuruluşları "durumdan vazife çıkarabilir", yani patlatma haberleri lehlerine kullanır.
- Haber kaynaklarının kimlikleri ifşa olur, gazetenin habere ulaşması bu yüzden zorlaşabilir.
- Haberlere çıkacak kişiler yayına "sorulara hazırlıklı" gelir.
- Haberciler daha "dikkatli" konuşmaya başlar, içtenlik kaybolur.
- Karar vermek zorlaşabilir, kararlar "kapalı" yerlere kayabilir.
- Haber programı "sıkıcı" hale gelebilir.
- Göstermelik bir "şeffaflık" haber merkezinin aleyhine dönebilir.
Ben "evet veya hayır için henüz erken" diyenlerdenim. İlginç bir deneme. Bunu uygun bir formatta TRT veya bir haber TV kanalı da deneyebilir Türkiye'de. En azından kısa bir süreliğine. Neden olmasın?