Önce Anayasa Mahkemesi Başkanvekili
Osman Paksüt'ün izlenip dinlendiği, sonra da CHP Genel Sekreteri
Önder Sav'ın özel konuşmalarının bir gazetede yayımlanması olayı ortayı çıktı.
Günlerdir bu yeni skandalları tartışıyoruz.
Oysa Türkiye bu dinleme olayıyla ilk kez karşılaşmıyor.
Her dönem devlet, vatandaşına güvenmediği için, dinleyerek denetim altında tutmaya çalıştı.
Solcuları da, sağcıları da, İslamcı ve Kürt hareketlerini de dinledi.
Sadece devletin
"tehlikeli" saydığı siyasi akımlar değil, bu ülkenin aydınları, merkezin sağında ve solunda yer alan siyasi liderleri, bürokratları bile dinlendi.
70'lerde dönemin başbakanı
Bülent Ecevit'in, 80'lerde
Turgut Özal'ın dinleme kaygısı yaşamaları herkesin bildiği gerçekler...
Susurluk Skandalı'nın patlamasıyla gördük ki asker polisi, polis askeri, daha ilginci bırakın karşıt güçleri veya başka kurumları, MİT'in kendi içindeki ekiplerin birbirini dinlediği ortaya çıktı. Türkiye'de
"telekulak" gerçeği her zaman var oldu, olmaya da devam ediyor.
Devlet kurumları bunun demokratik bir hakkın ihlali olduğunu, bir insanlık suçu olduğu gerçeğini hala kabullenmiş değil.
Böyle olduğu için de sadece devlet kurumları değil, özel şirketler de
"tehdit ve şantaj" için birilerini dinleyebilme
"cesareti" gösteriyor.
90'ların ikinci yarısında patlayan
"Tele Kulak Çetesi" olayı böyle bir olaydı.
Televizyon programı yapılan bir şirkette ünlü sanatçıların, gazetecilerin hatta politikacıların dinlendiği ortaya çıkmış ve sanıklar Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanmıştı...
O şirketin dinledikleri arasında kimler yoktu ki...
Sibel Can' dan SHP Genel Başkanı
Murat Karayalçın'a,
Ertuğrul Özkök'ten eski Devlet Bakanı
Güneş Taner'e,
Hakan Şükür'den
Selçuk Ural'a birçok ünlü simanın dinlendiği ortaya çıkmıştı.
Telekulaklık genimizde var! Türkiye'de yasadışı dinleme çok pervasız bir biçimde yapılıyor ve kimse de üzerine gitmiyor, gidemiyor.
Belki de herkesin kafasında oluşan soru şu:
"İnsan hayatının değersiz görüldüğü bir yerde dinlemenin ne önemi var." Şimdi art arda gelen
"siyasi dinleme" skandallarını tartışıyoruz. Ama kimse neler olduğunu anlamış değil.
Gerçekten Türkiye kendi içinde bir hesaplaşma mı yaşıyor, yoksa yabancı istihbarat güçlerinin de devrede olduğu küresel bir kargaşaya mı sürükleniyoruz?
Herkesin dilinde aynı soru var;
"Türkiye'de neler oluyor?" Bugün Sabah'ın manşetindeki,
Abdurrahman Şimşek imzalı haber bu açıdan çok anlamlı...
Ergenekon Çetesi soruşturmasını yapan savcı
Zekeriya Öz'ün telefonla tehdit edilmesi kaygı verici.
Ama asıl kaygı verici olan tehdit telefonunun, Alman Konsolosluğu'ndan edildiğinin tespit edilmesi... Bu, ilk bakışta gerçekten
dehşet verici. Tabii soruşturma hala sürdüğü için nasıl bir sonuç çıkacağını henüz bilmiyoruz...
Acaba bu olayın perde arkasında ne var?
Konu kapatılacak mı yoksa derinleştirilecek mi?
Bu tür kaygıların giderilmesi için bu olayların açıklığa kavuşturulması gerekiyor.
Hükümet, elbette muhalefet partilerinin desteğini almak için uğraşmalı ama öncelikli görevi bu skandalları çözmek olmalı.
Yayın tarihi: 31 Mayıs 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/31//ovur.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.