EURO 96 Milli Takım'ın uluslararası turnuvayla tanıştığı ilk kupaydı. Grupta hiç puan alamadan, tek bir gol atamadan geri döndük. Bu başarısızlık için,
"Önemli olan katılmaktı" dedik.
Fransa'da düzenlenen 1998 Dünya Kupası'na gidemedik. Hollanda ve Belçika'da yapılan EURO 2000'de bir yenilgi, bir beraberlik ve bir galibiyetle çeyrek finale yükseldik. Arif'in penaltı kaçırdığı, Alpay'ın atıldığı maçta Figo'lu, Nuno Gomes'li, Cauto'lu, Pinto'lu Portekiz'e 2-0 kaybedip kupaya veda ettik.
2002 Dünya Kupası'nda uluslararası turnuvaların en büyük zaferini kazandık.
Yarı finalde Brezilya'ya kabettikten sonra ev sahiplerinden Kore ile oynadığımız üçüncülük maçını kazanıp futbol tarihimiz az kullanılan onur sayfalarına adımızı altın harflerle yazdırdık. Bu başarılarda Galatasaray'ın katkısı büyüktü. 2000'de UEFA ve Süper Kupa'yı kazanan Galatasaray takımı, Milli Takım'ın omurgasını oluşturuyordu.
2003'te Fransa'da düzenlenen Konfederasyon Kupası'na yepyeni bir takımla katıldık. Brezilya'yı elememiz tüm dünyada flaş haber oldu. Final öncesi Fransa'ya 1-0 kaybettik. Eğer Okan Yılmaz penaltıyı dışarı atmasaydı finale biz çıkacaktık. Çünkü maçtan sonra Henry,
"Maç uzatmaya gitseydi Türkiye bizi perişan ederdi. Gücümüz tükenmişti" şeklinde açıklama yaptı.
ŞENOL GÜNEŞ'İN FELSEFESİ Fransızların ünlü gazetesi L'Equipe'in Dış Habeler Müdürü Rick Hagege Türkiye'ye övgüler yağrırırken şöyle demişti:
"Türkiye, EURO 2004'te şampiyonluğa en az Almanya ve İtalya kadar yakın."
2003'te değişimin tohumlarını attık ama Türkiye'ye dönüşte o tohumları yeşermeleri için sulamadık. 2003'te Fransa'da, 1980, 1981, 1982 ve 1983 doğumlu Tuncay Şanlı, Servet Çetin, Gökdeniz Karadeniz, İbrahim Toraman, Fatih Sonkaya, Necati Ateş, Serkan Balcı, Selçuk Şahin ve Hüseyin Kartal
"Futbolumuzun yeni prensleri" olarak vitrine çıkmıştı.
Şenol Güneş'in, "Yarışıyoruz, değişiyoruz" diye oluşturduğu Milli Takım'da 14 ayrı kulüpten oyuncu vardı. 2002 Dünya Kupası'ndan sonra böyle bir değişime karar vermek hem cesaret isterdi hem de büyük riskti. Nihat ve Emre'nin olmadığı Milli Takım, tekniğiyle, uyumuyla, mücadelesiyle gönülleri fethetti. 2002 Dünya Kupasın'da üçüncü olan kadronun üzerine kurulacak çatının aşısı tutmuştu. Ancak Türkiye'ye dönüşte Güneş,
"Yarışıyoruz, değişiyoruz" felsefesiden geri adım atıp, yeni prenslerini var olan kadronun içine serpiştiremeyince geleceği ıskaladık. Önce EURO 2004 sonra da 2006 Dünya Kupası trenlerini kaçırdık.
KADRO 2003'TEKİ GİBİ İlginç bir ayrıntıya dikkat çekeceğim.
İki ülkenin düzenlediği turnuvalarda hep başarılı olmuşuz. Dilerim bu ayrıntı EURO 2008 için de geçirli olur. Şimdi İsviçre ve Avusturya'nın ortaklaşa düzenlediği 2008 Avrupa Şampiyonası'nda mücadele edeceğiz. 2003 yılına benzer yapıda bir Milli Takım oluşturuldu. 2003'te oynayan Servet-Tuncay-Gökdeniz üçlüsü Emre, Nihat ve Rüştü ile birlikte tecrübeli isimlerimiz olacak. Kazım, Mevlüt, Halil, Hamit, Hakan Balta, Semih, Uğur Boral, Mehmet Topal, Sabri, Emre Güngör, Gökhan Zan Avrupa'nın vitrinine çıkmaya çalışacak.
Fatih Terim eskilerin tecrübesiyle gençlerin enerjisini ve açlığını harmanlayan bir kadro tercih etti. Geçen hafta Kıbrıs'ta üç gün arayla üç ayrı üniversitede katıldığım panellerde sorular,
"Neden Ümit Karan yok?" şeklindeydi.
ÜMİT KARAN'I TERCİH EDERDİM Terim'in kararlarına saygılıyım. Portekiz ve Çek savunmalarının sevmeyeceği ve ilginç gollerin adamı Ümit gibi bir golcüyü almamak dilerim sıkıntı yaratmaz. Ben, Mevlüt'ün yerine Ümit Karan'ı tercih ederdim. Mevlüt, çok hızlı, yetenekli bir oyuncu ancak takımla aynı dili konuşmuyor, bireysel becerisini ön plana çıkarmaya çalışıyor. Mevlüt ayrıca mesafesi ve stresi yüksek kısa turnuvalarda kazanç değil kayıp olabilir. Mevlüt yeteneğindeki bir oyuncu, telafisi olan Dünya Kupası eleme maçlarında ve iki yıllık süreçteki özel maçlarda oynadıkça uyum sorununu aşar ve etkili olur.
Slovakya önünde izlediğim Milli Takım'ın fizik gücüne hayran oldum. Terim'in 2006'da Almanya'ya hizmet veren
"Amerikan Athlete's Performance" ekibiyle çalışması Milli Takım'ın fizik performansını da olumlu etkilemiş. Çok koşan, geriye çabuk dönen, rakibe sahanın her yerinde basan bir takım izledik. Bu fizik güçümüzü güçlü bir Emre'nin ve güçlü bir Yıldıray'ın teknik becerisiyle kenetleyebilirsek topu ayağa isabetli pas olarak kullanmakta ve gol pozisyonu üretmekte sıkıntı yaratmayız.
Bir önerim de Rüştü'ye olacak.. Topu degajla oyuna sokmak gerilerde kaldı. Topu elle oyuna sokmak daha akılcı olur.
Yayın tarihi: 22 Mayıs 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/22//tuzemen.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.