Dünkü yazımda da belirttiğim gibi basının dejenerasyonu bizzat aydınlar eliyle oluyor. Kimse kusura bakmasın
NTV gibi bir kanalda iki adı sanı bilinen kişinin birbirine hakaretler yağdırması kabul edilecek bir şey değil. Ama "Antik Roma'nın
'gladyatör' dövüşlerinden beri bu böyle gelmiş böyle gitmektedir" derseniz anlarım ama gene kabul etmem. Gladyatör dövüştürmüyor, fikir tartışması yapıyoruz. Ne var ki, iş orada da durmuyor. Başka bir düzeyde daha da "tehlikeli" bir biçimde gelişiyor:
futbol. Futbolun gerçeği Futbol bugün bir sosyolojik olgu. İnkâr etmek olanaksız. Arkasında binlerce bilimsel çalışma, araştırma bulunuyor. Kitle psikolojisinden ekonomiye kadar, mafyayla olan ilişkisinden politikayı belirleyici gücüne kadar her düzeyde futbol "ağır bir gerçek." Buna mukabil gene bir gerçek ki, futbol, kitleleri uyuşturan, onları kendi hakikatlerinden uzaklaştıran bir boyuta da sahip.
Salazar diktatörlük Portekiz'ini
"fado, futbol ve fiesta" ile yönettiğini bizzat kendisi söylemişti, unutmadık. Şimdi
pop star yarışmalarının arkasındaki psikolojiyi toplumlar nicedir futbolla yaşıyor. Futbol, kendine bir çıkış arayan umutsuz insanın kapısı ve daha bir çok şey.
Futbol, lümpenlik, faşizm Bunlara söyleyecek bir şey yok. Ama öbür taraftan futbol, bir toplumun
lümpenleşmesinin de çok güçlü bir aracı. Ne demek istediğimi anlamayanlar herhangi bir maçtan sonra sokaklara dökülen insanlara ve hallerine baksınlar. Elbette önemli bir maçtan sonra böyle bir coşku patlaması olabilir; kimsenin de diyecek bir şeyi yoktur. Ama neredeyse her hafta bir toplum silah atarak, trafiğin altını üstüne getirerek, haklara tecavüz ederek, arasına katılmayanı, kendi dışında kalanı yok sayarak, etrafı yıldırarak bitmez tükenmez bir "vecd" içinde aynı duyguyu yaşıyorsa orada bir sorun vardır. Bu, hemen söyleyeyim
faşizme giden yoldur.
Evet, sorun budur.
Medya imkân verirse Açın televizyonları. Herhangi bir cumartesi günü öğleden sonra başlayan "futbol muhabbeti" bütün kanallara yayılarak ta salı akşamına kadar devam ediyor.
Açın gazeteleri. Türkiye'nin bütün "namlı" yazarları, üniversite hocaları, burnundan kıl aldırmayan akademisyenleri, "Marksist aydınları" futbol yazıyor. Dişe dokunur şeyler söyleseler ne ala. İncir çekirdeğini doldurmaz laflarla zaman öldürüyorlar. O arada giyim kuşam ona göre, tarztavır ona göre! Arkasına zerre kadar düşünce kırıntısı yerleştirilmemiş bu "faaliyetin" neye yaradığını bir daha irdelemenin anlamı olabilir mi?
Saatlerce süren ve hiç kimsenin kuşkusu olmasın bizim
tuluat kültürümüzün etkisi altında
Hacivat-Karagöz veya
Kavuklu-Pişekar modeli içinde cereyan eden "programlar" saatlerce, günlerce devam ediyor.
Ben buna
lümpenliği meşrulaştırma diyorum. Bu medya aracılığıyla oluyor ve müsebbibi aydınlardır.
Kitle kültürü, kitlelerin afyonu Düşünmeyen, eleştirmeyen, sorgulamayan bir toplumu yaratmanın bundan daha verimli, güçlü bir yolu olabilir mi? Bu nedenle daha önce bir kitabıma da
Kitle Kültürü Kitlelerin Afyonu adını vermiştim. Gerçekten öyle. Bu defa afyonu veren aydınlar. "Seçkinci" diye, "solcu" diye, "yabancı" diye çok eleştirdik aydınları. Üstelik de en haklı oldukları dönemlerde. Peki bugün?
İşin vahim yanı bu gerçeğin en saygın, seçkin, seviyeli kanallarda da kendine yer bulması, bütün medyanın söz birliği etmişçesine bu işi beslemesi, desteklemesi.
Tırmanırken inmek Bu iş bir yerde durmuyor. Bir tırmanma yaşıyor. Yazılı kültür gelişmeden görsel kültürün doğması bir sorundu. Görsel kültürün magazin kültürüne dönüşmesi ayrı bir sorundu. Magazin kültürünün lümpen kültürünü üretmesi ise büsbütün bir sorundur ve ancak bir şeyle sonlanabilir:
faşizm. Bunu da futbolun 'karlılığı' sağlıyor ve medyalar bu işe bu boyutta bu nedenle bulaşıyor. Medyalar bugün işlevini yitirmişse en çok bundandır.
Yozlaşıp ölen medyanın mezar taşı futboldur, öldüren ise aydınlar!
Yayın tarihi: 17 Mayıs 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/17//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.