kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Mayıs 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Haksevmez hayırsever piyasa!

"Eyleme katılan eczacılar hakkında..."
Yıl 2002 idi, Ecevit hükümetinin meşhur Sağlık Bakanı Osman Durmuş böyle diyordu.
Bugün bir çok eczanede yine eylem, yine tepkinin kara perdeleri var.
Sağlık ile sosyal güvenlik üstünde hükümetlerin, menfaatlerin gölgesi eksik olmuyor.
"Sosyal devlet" iki yoldan ölümüne sürükleniyor:
1. Sosyalliğin, yani hakkın, hukukun yerine hayırseverlik.
2. Hepsinin de ötesinde piyasa; hem de ayırmacı, kayırmacı bir piyasa.
Birincisi, devletin vatandaşa karşı yükümlülüğü.
Oysa ikincisi, dinen, manen, insaniyet namına, hükmedenlerin, beylerin, ağaların, varlıklıların lütfettiği bir şey.
İkincinin nice yaraya merhem, nice acıya anlık çare, nice biçareye bir el olduğunu inkar etmem.
O yüzden, denize atılan bir yıldız, denize kavuşmuş bir yıldızdır.
Ama birincisi bir sistem.
Ya o sistemi kabul ediyorsunuz; yani vatandaşlık, insanlık haklarını. Eğitim, sağlık, teşhis, tedavi gibi hakları. Yahut sulandırıyor, buduyor, tırpanlıyorsunuz.

Hepimize demokrasi veren nice patron örgütünün, sivil toplum kuruluşunun veya hepimize cumhuriyetçilik dersi de veren bazen tam da aynı zatlar ile bazen sözde karşıtlarının birleştikleri nokta bu.
Burası, birbirlerine karşıt pozisyonda göründüğü söylenen iktidar ile Genelkurmay'ın, "asker hakları ve orduda adalet duygusu" meselesinde mutabık kalabildikleri ülke.
Yani, "asker hakları ve adalet duygusu" gibi iki olumlu, insani, vicdani kavramda değil.
Onları zedeleyen uygulamalarda veya uygulamamalarda!
Burada, sözde muktedir olan hükümetin Milli Savunma Bakanı, hükümetin ve Meclis'in yetkisinde olan yasa hazırlama ve yasa çıkarma işini Genelkurmay'a havale etmekte beis görmüyor. Sonra dönüp bize demokrasi, millet iradesi, milli egemenlik filan buyuruyor.
Burada, laik TÜSİAD ile muhafazakar MÜSİAD, sendikalaşmadan sağlık ve eğitim haklarına dek herhangi bir konuda farklı mı düşünüyor?
Olsa olsa birininki daha janjanlı, birininki daha mütedeyyin.
Yalnız, mesele şu ki...
Mağdur veya mazlum konuma düşen insanlar aynı zamanda birbirlerinin de kurdu.
Zaten adalet duygusunu çiğneyen sistemlerin dişlerinin ve çizmelerinin gücü buradan geliyor.
Birbirini yiyeceksin, birbirinden nefret edeceksin, gözün sana benzeyenin bir kıymık, bir kıtır, bir kırıntı hakkında olacak.
Sana
o batacak.
Eczacı isen hakkı yenen işçi, memur, asker seni ilgilendirmeyecek...
Askersen, polisi; polis isen askeri, ikisi isen de, sokakta eylem yapan işçiyi, kamu doktorunu, eczacıyı hasım belleyeceksin.
Üsttekilerin vitrindeki onca çelişkilerine rağmen mutabık olmalarının en büyük kaynağı alttakilerin birbirleriyle asla mutabık olmamaları.
Tekerlek böyle dönüyor, araba öyle yürüyor.
Özel sağlık sigortaları, özel okul, özel hastane, özel ulaşım, özel güvenlik, özel güzellik ideolojisinin körelttiği medya zirvelerinde de bu sorunların sistemli yankı bulmasını bekleyemezsiniz ki.
Çile çekmek gerekmiyor; ama acı çekeni, çile çekeni, canı yananı, öyle "acıma duygusu, hayırsever kalbi" ile değil, bu sistemin acımasız çarklarını atıf yaparak anlayabilmek, duyabilmek, onlara ses verebilmek, onların sesini verebilmek de gerekiyor.