Neticede Homeros da, Herodotos da bu toprağın insanları.
Bodrumlu (Karyalı) Herodotos'un (M.S. 5'inci yüzyıl) yazdığına göre, takriben M.Ö. 850'lerde yaşamış olan Homeros, bir Anadolu uygarlığı olan İyonya'dandı.
"Herodotos "un sözlük karşılığı da
"Rehine" yahut
"Esir" miş.
Esir çocuklarından oluşan şairler topluluğuna
"Homeridae" adı verilmesinden türemiş Homeros'un ismi.
Bunları bilmekte ne yarar var derseniz...
Toplumsal belleğimizdeki bilgi hücrelerinde sade Kan Kalesi veya Battal Gazi yok ki.
Ulysses'in serüvenleri de, Truva Savaşları da, bizim coğrafyamızın mitolojisini oluşturmuyor mu? Yunus Emre ne kadar Anadolu ise, Herodotos da o kadar Anadolu değil mi?
Leyla ile Mecnun'u, Aslı ile Kerem'i bileceğiz de, Ulysses ile eşi Penelope'yi bilmeyecek miyiz?
Hatırlayın.
Kim çözüyor? İthaca Kralı Ulysses, Ege'deki sonu gelmeyen serüvenlerle dolu yolculuğundan dönmeyince, geride bıraktığı eşi Penelope ile evlenmek isteyen talipler kuyruk oluşturur. Neticede taht boş kalmamalı ve Kraliçe Penelope kendine bir eş seçmelidir.
Penelope döneceğine inandığı kocasını beklerken, taliplerini oyalamak için bir yol bulur.
Tezgâh başında gergef işlemeye başlar. Kendisi ile evlenmek isteyenlere de
"Gergefin işlenmesi bitince evlenmeye hazır olacağım" der.
Gündüzleri gergefi işler, geceleri de işlediklerini söker. Böylece gergef, Ulysses dönünceye kadar bitmez.
Ne dersiniz?
Bizim sosyopolitik yaşam serüvenimize benzemiyor mu Penelope'nin durumu?
Diyebilirsiniz ki...
- Gergefi biz halk olarak işliyoruz. Ama geceleri bunu biz değil, başkaları söküyor. Demokrasiyi biz işliyoruz. Ama başkaları dağıtıyor bunu. Bu coğrafyanın genlerimize aktardığı bilgiler böyle işte.
Örneğin Yezidi inancına göre de Tanrı Azda kendi ateşinden Melek Tavus'u yaratır ve ona evreni ve insanı yaratma görevini vermez mi?
Hangi kuş? Darbelerle devrilip sonra yeniden iktidar olan Demirel için, kimse
"Melek Tavus" benzetmesi yapmamıştı. Genellikle
"Kendi küllerinden doğan kuş" denilince
"Phoenix' e benzetilirdi Demirel. Bazı tarihçilerimiz de Osmanlı'nın küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti'nin öyküsünü Phoenix'inkine benzetmezler mi?
Kendi küllerinden yeniden doğan Phoenix, çevrecilere göre
"Geri dönüşüm"ün, maneviyatçılara göre de
"Ölümsüzlük"ün simgesidir.
Acaba biz de bugün Phoenix'i
"Pişmanlıklar"ın simgesi olarak kullansak hata mı yapmış oluruz? Çünkü yanmaktan bir şeyler beklemek, edebiyatımıza bile yerleşmiştir.
Örneğin Nâzım Hikmet
"Ben yanmasam,/ Sen yanmasan,/ Biz yanmasak,/ Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa" demez mi şiirinde...
Veya Jüpiter'in kız kaçırmasının dedikodusunu yapan Sisyphus'a tanrıların verdiği cezayı hatırlamaz mısınız?
Ağır ceza Onu bir kayayı dağın tepesine çıkartmakla görevlendirirler. Sisyphus bu kayayı kan ter içinde zorlukla dağın tepesine çıkarır ancak her gün taşın aşağı yuvarlanışını seyreder. Sisyphus bu kayayı her gün dağın tepesine çıkartmaya mahkûm edilir. Umut yoktur, sadece sonsuza kadar sürecek mücadele vardır.
Acaba Sisyphus'un mahkûmiyeti bizim demokrasi yolculuğumuzu mu, AB serüvenimizi mi simgeliyor?
Pazar günü Canan Barlas Star'da Soner Can'la yaptığı söyleşide bir soruya şu cevabı vermişti:
- Neden deliler çok kızdırır insanı? Bir ahenk kurarsın ama bir deli gelir onu bozar. Bir delinin attığı taşı bin akıllı çıkaramaz. Çünkü armoniyi bozar. Bu adalet darbesi bütün armoniyi bozdu. Bütün Türkiye şimdi o armoniyi düzeltmeye çalışacak. Canan Barlas'ın bu sözlerini okuyunca
"Acaba Freud da bir Anadolu insanı mıydı" diye düşündüm.
Yayın tarihi: 13 Mayıs 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/13//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.