kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Mayıs 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Otoriter rejim tehlikesi

Sadece Türkiye'de değil dünyanın her yerinde "AKP kapatılırsa ne olacak" diye soruluyor. Dava sonrasındaki Türkiye, dava öncesindeki Türkiye'den farklıdır. Dava sonuçlandığı zaman da işler daha da karmaşık bir hal alacaktır. Kulis tartışmalarını bir yana bırakarak ben daha farklı bir konunun üstünde durmak istiyorum: siyasi boşluk.

Hangi boşluk?
Seçimlerden sonra yapılan bazı yorumlarda Türkiye'de bir siyasi boşluk olduğu dile getirildi. Bu, kendisine siyasette aradığı yeri bulamamışların çıkardığı bir söylentiydi. Çünkü, ortada aritmetik olarak bakıldığında da, siyasi temsil açısından bakıldığında da bir boşluk yoktu. Bir partinin % 47, bir diğerinin % 20, bir başkasının % 15 aldığı bir seçimden sonra ve oy oranlarının parlamentoya belli bir temsil adaletiyle yansıdığı bir düzende siyasi boşluk olamaz. Üstelik bu parlamentoda ilk kez Kürtler de kendi siyasal örgütleriyle temsil ediliyordu. Hangi siyasi boşluk?

2002'nin zoru
Oysa 2002 parlamentosunda tam da böyle bir siyasi boşluk vardı. AKP aldığı oyla mukayese edilemeyecek bir parlamento gücüne sahipti. Demokrasilerde, hatta orta boy demokrasilerde aşırı güç sanıldığının tersine kolaylık değil güçlük getirir. Bu AKP için de böyle oldu ve sonunda AKP, elindeki gücün yarattığı temsil haksızlığını gidermek için kendi politikalarını bir yana bırakarak milliyetçidevletçi tezlere savruldu.
Bu yönden bakınca 2007 parlamentosunda herhangi bir siyaset boşluğu bulunmasa da ortada ciddi bir yetersizliğin bulunduğu aşikar.
O boşluk Meclis'te üretilen politikaların yetersizliğidir.

Politikasız politika
AKP 2007'ye büyük bir erozyonla giriyordu. Kayıp 2005 sonlarında başlamıştı. Buna rağmen AKP'ye müthiş bir teveccüh oldu. Bu parti bu yönelimi çok verimli bir biçimde kullanabilirdi. 2005 sonlarında başlayan dönüşüm bunu engelledi. AKP, kendisine yeni bir pozisyon oluşturmaya çalışırken tam tersi bir noktaya sürüklendi ve ittifaklarını parçalamaya başladı. Bunun nedeni politika üretememesiydi.
Sadece AKP dönemi değil, bu sorunu Türkiye'deki siyaset son 20 yıldır yaşıyor. Türkiye "kamusal politika" ("public policy" ) üretmeksizin, sadece ideolojik tartışmalarla oyalanan bir siyasal yapıya sahip artık. (Bu sadece bizim değil, politikasız politika son dönemlerde dünyanın da yaşadığı bir çıkmaz.) AKP 2002 sonrasında bir dönem yönetsellik açısından önemli bir momentum yakaladı. Sorun, onu devam ettirememesi oldu.

Muhalefet olmazsa...
Söz konusu durum özellikle CHP'nin sürdürdüğü politikasızlıkla hatta Türkiye'yi bir politikasız politikaya tutsak edişi ve her şeyi laiklik-antilaiklik tartışmasına indirgemesiyle en ileri aşamasına ulaştı.
Bir muhalefet partisi olarak CHP'nin hiçbir planı, programı bulunmuyor. AKP ise kendi programını terk edip onun açtığı ve tırmandırdığı bir tartışmayı sürdürüyor. Türkiye, geleceğe dönük olarak ne yapacağını bilmeyen (ne yapması gerektiği bilinirken) bir ülke haline gelmiş bulunuyor.

Otoriterizmin beklediği
Buradan "dava" sonrasına geleyim yeniden. Dava AKP aleyhine sonuçlanırsa siyasal alanda önemli bir boşluk doğacaktır. Boşluk sadece AKP'den kaynaklanmayacaktır. Çünkü, AKP'nin bu kadar güçlü olmadığı bir ortamda CHP'nin de bu derecede güçlü olmayacağı diyalektik bir gerçek. Karşıtı ortadan kalkınca CHP de eriyecektir.
Asıl sorunun ondan sonra başlayacağı besbelli. AKP'nin engellendiği, CHP'nin eridiği, MHP'nin eskidiği bir ortamda Türkiye'yi bal gibi bir otoriter rejim bekliyor. Bugün provaları yapılan otoriter rejim o boşlukta gelip kendisine ait saydığı iktidarı ele geçirecektir. "Boşluk" öyle doğacak veya boşluk asıl o zaman başlayacaktır.
Şunu bilelim ki, beklediğimiz Godot değildir!