Dilber dudağı oldu ay tatlısı
Ankara'dan ileriye geçmeyenler yemeklerimize dudak büker, genç aşçılarımız ise onları 'çağdaşlaştırmaya' kalkarken, şimdi de ortaya bazı yemeklerin isimlerini argo bulanlar çıktı. Kadınbudu köfteyi pirinçli köfte, dilber dudağını da ay tatlısı yaptılar. Ya kısır, ezogelin çorbası, avrat salatası ne olacak?..
Türk mutfağının bizden çektiklerini hiçbir ülkenin mutfağı, kendi ulusundan çekmemiştir. Sağdan soldan kopya ettikleri yemekleri fütursuzca kendi adlarına tescil etmekten çekinmeyen, bizim yemeklerimizin geçmişiyle kıyas edilemeyecek kadar yeni yerel yemekleri için enstitüler, dernekler kuran; en şık restoranların mönülerinin başköşelerine yöre yemeklerini koyan uluslar bir yanda, kendi mutfağından adeta utanan bizler bir yandayız. Alafranga kahvenin espresso'su, cappucino'su, lungo'su, Americano'su, filtresi ve daha nice çeşitlemelerini içmeyi çağdaşlık sayar, Batı dünyasının ilk tattığı kahve olan o güzelim kahvemize dudak bükeriz. Onlar bizim ülkemizde kendi kahve markaları, kahve makineleri için cazip bir pazar oluştururken, genç kuşaklarımız Türk kahvesinin nasıl yapıldığını öğrenmek zahmetine bile katlanmaz. Hayatında Ankara'dan öteye gitmemiş, 10 yerel yemeğin adını sayamayacak kişiler, Türk mutfağının ağır, demode olduğu yolunda fetva verirler. Japonların yosun, lezzetsiz balıklar ve pirinçle yaptıkları suşileri göklere çıkarırken, Anadolu kadınının en lezzetli, en besleyici ve en dengeli yemekleri, Japonlar gibi kısıtlı doğal olanaklarıyla yarattığını görmezden gelir, doğadan toplanan otlar, kurutulmuş sebzeler, bulgur ve belki de birazcık etle yaratılan mutfak mucizelerini küçümserler. Sonra ortaya genç 'şefler' çıkar. Onlar da Türk mutfağını yenileştirmeyi kendilerine misyon edindiklerini açıklarlar. Anadolu'nun pişirme tekniklerini incelemeden, o yemeklerin kimyasındaki büyünün derinlerine inmeden, Anadolu'da binlerce yılda gelişen, kusursuz hale gelen bu yemeklerin karikatürlerini 'yeni Türk mutfağı' olarak lanse etmeye kalkarlar. Buradaki püf nokta 'yenileştirmek' uğruna katlettikleri güzelim yemeklerin orijinal adını korumaları... Batılı meslektaşları hiçbir zaman geleneksel yemeklerin isimlerinin arkasına gizlenmez. Geleneksel yemeklerden yola çıkacak olsalar bile, o yarattıkları yemeğe kendi imzalarını atar, farklı bir isim verirler. Hiçbir zaman da "Ben Fransız, İtalyan ya da Çin mutfağına yenilik getiriyorum," diye böbürlenmezler. Çünkü gerçekten o mutfağa bir katkı yapıp yapmadıklarını zamanın göstereceğini herkes bilir.
KADINBUDU ARGO MU?
Şimdi mutfağımızı horlayıp, beğenmeyenler ve hatta değiştirmek isteyenlerin arasına yemeklerin isminden rahatsız olanlar da eklendi. Biliyorsunuz, kadınbudu köfte ve dilberdudağı tatlısının isminden gocunan televizyon yapımcı ve sunucuları gururla, "Biz kadınbudu köfteyi pirinçli köfte, dilberdudağını da ay tatlısı yaptık," demişler, sonra da gerekçelerini "Niye 'erkekbudu' değil de, 'kadınbudu'? Anayasa kuralı değil, değişmez diye bir kaide yok. Kadın hakları diye bir şey varsa, bizim ekip de kadınlardan oluşuyor. Türkçenin güzel konuşulması ve doğru kullanılması adına bu tip argo kelimelerin çok duyulmasını ve ekranlardan seyircilerle paylaşılmasını tasvip etmiyoruz," diye açıklamışlar. Aslında niyetlerinin halisane olduğunu belirtmeden de edememişler: "Muhafazakâr olmamızdan kaynaklanan bir durum değil bu. Tamamen güzel Türkçe konuşma hassasiyetinden kaynaklanıyor," diye eklemişler. İlk basılı Türkçe yemek kitabı olan Melceü't-Tabbahin'de 'meşhur bir taamdır' diye adı geçen 'kadınbudu köfte' en sevdiğim yemeklerdendir. Onu yerken bir kez olsun karşı cinsin kaba etlerinin gözümün önünde canlandığını hatırlamıyorum. Bu tombul köftenin adı ile kendi vücudunun bir parçasını karşılaştırmak ve bundan alınmak için insanın gerçekten sapkın bir hayal gücüne sahip olması gerekiyor. Ya dilberdudağı? Onun nesi var? Muhafazakâr çevrelerin içeriğini anlamadan takdir ettikleri Divan şiirindeki mezmun adı verilen benzetmelerde nice dilber dudaklarına, kuyu gibi göbek çukurlarına, lale ya da gül yanaklara, sümbül gibi saçlara övgüler düzülür, bizlere de okullarda bu coşkulu ilanı aşk beyitleri vezinleriyle birlikte ezberletilir. Hani bu paranoyak yorumdan yola çıkarak yine Melceü't-Tabbahin'de adı geçen ve zaman içinde bazı çevrelerde kibarlaştırılmış biçimi olan hanımgöbeği olarak da anılan kadıngöbeği tatlısının ortasındaki çukur göbek çukurunu uzaktan çağrıştırıyor diyelim. Evlerden ırak 'kısır' adı verilmiş o güzelim yemeği özellikle hanımlar evlerde ikindi üstü bir araya geldiklerinde kelimenin anlamını hiç akıllarına getirmeden afiyetle atıştırmıyorlar mı?
TÜRBANLI ELMA TATLISI
İnsan bir kez sapkın düşünmeye görsün, analı kızlı köfteden de ezogelin çorbasından da avrat salatasından ve vezirparmağından da huylanır. Ya orospu yemeği, orospu mantısı, orospu böreği, orospu dolmasına ne diyecekler? Acaba Arnavut ciğeri yerken, gerçekten Arnavut'un ciğerini yediklerini mi düşünüyorlar o hassas ruhlu yemek programcıları? Tarih kadar eski masum hıyar küfür malzemesi olunca, ona salatalık adını yakıştıranlar çıkabildiğine göre, herhalde kedi dili, tavuk göğsü, keçimemesi üzümü, koyun göbeği mantarı ya da her derde deva köpekayası bitkisinin isminden huylananlar da vardır. Bu gibilerin Isparta'nın önemli yerel yemeklerinden çakalbokunu duyduklarında yüzlerinin alacağı ifadeyi doğrusu merak ediyorum. Bu listeyi uzatmak mümkün. Bunlar yüzlerce yıldır bizim yemeklerimiz, yediğimiz doğal bitkiler, Türk mutfağının parçaları... Son zamanlarda Türk toplumunu değiştirme, kadını cinsel obje olarak algılanmaması adına gözlerden akıllardan uzak tutma çabaları, yemek adlarına da yansımaya başladı. Şu günlerde ortaya çıkan 'türbanlı elma' tatlısı sizce bir rastlantı mı? Dedim ya, Türk mutfağının bizden çektiğini hiçbir ülkenin mutfağı çekmemiştir. Bakalım yemeklerimize bir sonraki saldırı hangi cepheden gelecek?
Yayın tarihi: 11 Mayıs 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/11/pz/haber,4D7A35645AE74E219AB51A172E2F6BD7.html
Tüm hakları saklıdır.