EA
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?EA
Laikliğe 'yaşam biçimi' demek laikliğe aykırıdır
AK Parti'nin savunması nihayet kamuoyuna da sunuldu. Daha önce bazı kısımları medyaya bölük pörçük şekilde yansımıştı. Ve bu kısımlarda iddianamede yer alan " bir yaşam biçimi olarak laiklik " iddiasına verilen cevap göze çarpmıyordu.
Halbuki iddianamenin en önemli özelliklerinden biri de buydu. Yargıtay Başsavcısı birçok farklı laiklik anlayışını aynı anda iddianamesinde kullanıyordu. Bunlar arasında " laiklik bir yaşam biçimidir " iddiası da yer alıyordu.
Başta sosyoloji ve siyaset bilimi olmak üzere, toplum bilimlerinin tüm alanlarını ilgilendiren bir tuhaf iddiaydı bu... "Laik yaşam biçimi" ('laik hayat tarzı') diye bir şey mümkün müydü?
30 yıldır bu tip konularda Türkçe ve İngilizce kitaplar, makaleler okudum. Hiçbirinde laiklik bir 'yaşam biçimi' olarak ele alınmıyordu.
Sadece sosyologlar ya da siyaset bilimcileri değil, tarihçiler, psikologlar, antropologlar da böyle bir şeyden söz etmiyor.
Sebebi çok basit: Laiklik siyasi ve hukuki bir kavram... Devlet ile din (inançlar) arasındaki ilişkiyi düzenliyor.
Uygulama biçimleri arasında elbette bazı farklar var.
Ancak laikliğin amacı, bir yandan devletin din kurallarına göre yönetilmemesini garanti altına alırken, aynı anda devletin değişik inançlara eşit uzaklıkta durmasını sağlamak.
Laik devletin vatandaşları, kanunları çiğnemeden, diğer insanların özgürlüklerine mani olmadan, kendi inançlarını (ya da inançsızlıklarını) gönlünce yaşar.
Yani laiklik, bir " yaşam biçimi " değil, farklı yaşam biçimlerini koruyan bir " ilke ". Böyle olduğu için de ben laikliği savunuyorum.
Ama " laiklik bir yaşam biçimidir " dediğiniz anda, niyetinizin beni devlet eliyle belli bir " kalıba sokmak " olduğu ortaya çıkar... Bana " öyle yaşama, böyle yaşa " demektesiniz ki... İşte tam da bu " zorlama " laikliğe aykırıdır.
Özetle: Laikliği bir yaşam biçimi olarak tanımlamanın kendisi laikliğe karşıdır!
Böyle düşündüğün için, " acaba bu konuda ne denmiş, yoksa mesele es mi geçilmiş " diye merakla savunmaya baktım.
Ve aradığımı buldum:
"Modern laiklik anlayışı, farklı din ve inançları sosyolojik bir gerçeklik olarak kabul ederek, onların bir arada barışçıl beraberliğini sağlamayı hedefleyen siyasi bir ilkedir .
"Bu nedenle laiklik bireyi değil, devleti muhatap alır . Nitekim Anayasamızın 2'nci maddesinde değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bir ilke olan laiklik, devletin bir niteliği olarak sunulmuştur. (...)
"Devletin temel niteliklerinden biri olarak laiklik (...) Anayasanın 2'nci maddesinin gerekçesinde de ifadesini bulmuştur.
"Bu maddenin gerekçesine göre ' Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir.' (...)
"Kısacası, çağdaş laiklik anlayışı bir yandan devlet düzeninin dini kurallara dayanmamasını, diğer yandan da devletin bireylerin sahip olduğu din ve vicdan özgürlüğünü güvenceye almasını gerektirmektedir."
İşte bu kadar!
Olayın esası tam da bu...
Belli ki o satırları kaleme alanlar, laikliğin özünü gayet iyi kavramış:
Ben şarabımı içeceğim,
Mehmet namazını kılacak,
Moris sinagogda ibadetini yapacak... Devlet de vatandaşlarının tüm bu hallerini garanti altına alacak, birinin ötekine baskı yapmasını engelleyecek. Yaşayıp gideceğiz.
Yayın tarihi: 7 Mayıs 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/07//haber,B374274B6F984DEEA6CEF4C067E07CC9.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.