Beş, altı ay kadar öncesi... Bir markette alışveriş yaptım. Kasa sırasında bekliyorum. Hemen önümdeki kadın, dönüp şöyle dedi: " Eskiden ne güzel 'peynir' filan yazıyordunuz. Biz de onları deniyor ve beğeniyorduk. Ama şimdi İkinci Cumhuriyetçi oldunuz... "
"Yaa, evet hanımefendi," dedim, "biz ülkeyi satmaya çalışıyoruz."
Şaşırdı. 'O manada' söylemediğini anlatmak için " Estağfurullah " dedi. Üsteledim: " Valla öyle... Ama henüz fiyatta anlaşamadık. "
Konuşma o noktada bitti.
"İkinci Cumhuriyetçilik yapacağına, değişik peynirlerden söz et..." İlginç bir talep... Acaba ikisini birden yapsam?
Mesela geçenlerde küçük bir müze turuna çıktık. İlk durağımız İstanbul Modern'di.
Özellikle 'Tasarım Kentleri' sergisini çok merak ediyorduk. Ama önce Loft'un işlettiği restoranında harika bir yemek yedik. (DLC'nin kampanyası devam ediyordu: Bir kadeh şarap ısmarladığında, ikinci kadeh bedava.)
Ardından bara geçip olağanüstü Boğaz manzarası karşısında kahve içtik.
'Tasarım Kentleri' sergisindeki bazı nesneler çok şaşırtıcıydı: Adamlar yüz yıl önce, öyle şeyler tasarlamış ki, al şimdi de kullan; hatta eşe dosta hava at.
Orayı gezdikten sonra; ver elini Haliç kıyısındaki Rahmi Koç Müzesi... Ancak geç kalmıştık. Saat 17.00'de kapanıyormuş. Halbuki "Gizemli Yolculuk: Beyin" adlı interaktif sergiyi görmeyi çok istiyorduk.
Ne yapmalı? Bu kez yine Haliç'in kıyısında, Silahtarağa'daki Santral İstanbul'un yolunu tuttuk. Açılalı epey olmasına karşın, ' Modern ve Ötesi' sergisini gezmemiştik. 1950'lerden günümüze Türk modern sanatındaki değişimi gözler önüne seren bu sergide gerçekten çok çarpıcı eserler var.
Anlatmakla olmaz. Mutlaka gidin.
Sergiyi gezdikten sonra kampus bünyesindeki Otto'da oturduk. smalımescit ve İzmir Alaçatı'da da şubeleri olan Otto, benzerine Batı ülkelerinde rastlayacağınız türden, çok hoş bir kafe-restoran...
Pizzalarının methini duymuştuk (kocaman taş fırında odunlar gürül gürül yanıyordu) ama rejim yaptığımız için peynir ve şarapla yetindik. (DLC kampanyası orada da geçerliydi!)
Efendim, gördüğünüz gibi 'peynirden' yani
'life-style' ('yaşam tarzı' mı deniyordu?) konulardan söz ettik.
Herhalde artık vatanı satmama izin verirsiniz.
O iki müzeyi gezmemi ve burada yazmamı '
iktidar şakşakçılığı' bağlamında değerlendirmek gerekiyor.
Çünkü her iki müzenin de kurulmasında AKP'nin epey katkısı oldu. Mesela İstanbul Modern'in şeref listesinde AKP milletvekili
Egemen Bağış'ın adı yazıyor.
Santral İstanbul'un açılışını da Başbakan
Erdoğan yapmıştı. Başbakanın o fikre çok önem verdiğini ve desteklediğini biliyoruz.
Ama bunun takiye olduğunun hepimiz farkındayız, değil mi? Aslında AKP'nin gizli bir ajandası var: Şeriat rejimi kurmak için el atından çalışırken, bu tip projeleri makyaj amacıyla destekliyor.
Ama benim laik halkım buna asla kanmıyor. Mesela geçen
12 Temmuz'da Santral İstanbul'un açılışı vardı. Beklerken bahçede küçük topluluklar oluşmuştu.
Elinde şarap kadehiyle sohbete katılan bir kadın, "
Tabii bunların yaşam tarzımıza müdahale etmeyeceklerinin bir garantisi yok " dedi.
Bence harika bir strateji: Bir İstanbullu ya da bir sanatsever olarak, iktidarın sağladığı nimetlerden yararlanacaksın ama ihtiyatı da asla elden bırakmayacaksın.
Ağzından olumlu bir laf çıkarsa, öcüler kapar.
Yayın tarihi: 29 Nisan 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/29//haber,C9D1E94CDA6A4F4593585799AB8EB171.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.