Son günlerde AK Parti'de yönetim anlayışını hedef alan eleştirilerde dikkat çekici artış var. Bu seslere dün "Anka Ajansı"na verdiği demeçle partinin kurucularından, Başbakan eski Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır da katıldı ve önemli bir tespitte bulundu: "AK Parti kendisiyle yüzleşmeyi, kongrelerde hesaplaşmayı başarabilseydi, bunlar olmazdı."
Yani
"Parti içi demokrasi çalıştırılsaydı, bugün kapatma davasıyla karşı karşıya kalınmazdı" demeye getirdi.
Yalçınbayır'ın bu eleştirisi bize onun gibi liste dışı kalan bir başka kurucunun, Sanayi ve Ticaret eski Bakanı Ali Coşkun'un demecini hatırlattı. Coşkun geçen yaz "Dünya Gazetesi"nde yayınlanan uzun mülakatta sanki bugünleri gören uyarılarda bulunmuştu:
"
Biz partiyi kurarken kırmızı çizgiler çizdik. Bunlardan bir tanesi de genel meselelerde istişare şartıydı. Kolektif akılla hareket edecektik. Ama ben kimseye danışıldığını tespit edemedim." Kâğıt üstünde kaldı Oysa AK Parti "Ortak akıla dayanan demokratik bir parti yönetimi" ilkesiyle yola çıkmıştı. Dahası bu ilkeyi hem tüzüğüne hem de parti programına koymuştu.
- İşte tüzüğün "Parti içi demokrasi hakemliği" başlıklı 98'inci maddesi: "Siyasi partiler yönetim biçimi ve uzlaşma sanatı olan demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdırlar. O halde demokrasinin öncelikle parti içinde gerçekleşmesi gerekir." Onu izleyen maddede ise "İllerde ve genel merkez bünyesinde 'Parti içi demokrasi hakem kurulu' oluşturulması" öngörülüyordu.
- İşte "AK Parti'nin Türkiye'ye yeni bir siyaset anlayışını getirmeye ve bu anlayışı öncelikle kendi içinde uygulamaya geçirerek diğer partilere örnek olmaya kararlı olduğu" belirtilen programının "Siyasi ilkeler" başlıklı bölümünde yer alan bağlayıcı taahhüt: "Parti içi demokrasi, bireyin ve azlık görüş sahiplerinin hukuku ve demokratik yarışma hakları sağlanarak geliştirilecektir." Bunun Siyasi Partiler Kanunu değiştirilerek gerçekleştirileceği belirtiliyordu.
- İşte parti programının yine aynı bölümünde yer alan bir söz daha: "Vatandaşların ve partili üyelerin özgür seçme ve seçilme hakları tüm unsurlarıyla gerçekleştirilecektir." Bu da Seçim Kanunu değiştirilerek yapılacaktı.
Ama AK Parti neredeyse 6 yıla yaklaşan iktidarı süresince ne Siyasi Partiler Kanunu değişikliğini, ne de Seçim Kanunu'nu yenilemeyi gündeme getirdi.
Dava önlenebilirdi Getirse büyük olasılıkla bugün kapatma davasıyla karşı karşıya da kalmayacaktı. Çünkü Siyasi Partiler Kanunu değişikliğinde şu hüküm de öngörülüyordu: "Siyasi partilerin kapatılması ile ilgili hükümler, AİHM kararları ve Venedik Komisyonu'nun çizdiği ilkeler çerçevesinde yeniden düzenlenecektir."
Tüm
bu taahhütler kâğıt üstünde kalınca, bugün pişmanlık duyulan hataları önleyebilecek "Ortak akıl" mekanizması tıkandı. Programında "Öncelikle, demokrasinin çekirdek kurumlarından olan partilerin kendi iç yapılarını demokratikleştirmeleri ve şeffaflaştırmaları, sistemin sağlıklı işlemesi açısından zorunludur" dediği halde, AK Parti de "Oligarşik" bir yönetim modeline kaydı. Tüm partiler gibi. Aykırı sesler, muhalifler susturuldu, dışlandı, liste dışı bırakıldı. Tüm partilerde olduğu gibi.
Ve nice milletvekili hiç kürsüye çıkamadan, grupta hiç söz alamadan yasama dönemlerini tamamladılar, tamamlıyorlar.
Yalçınbayır dün demecinde "Meclis, kapatma davası sonuçlanıncaya kadar kurucu meclis gibi çalışarak, Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'nu bir bütün olarak değiştirmeli" önerisinde bulundu.
Keşke kabul görse... AK Parti de, Meclis de demokrasi tarihine geçer!
Yayın tarihi: 29 Nisan 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/29//haber,AD8EFD4B0C4146C49D83B9C6D0C14C57.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.