Yargıyı eleştirmiştik, bir Yaşamdan Dakikalar'da.. Yargının bir kararını.. Haşo, Sunay, Nebil ve ben.. Özellikle de ben.. En sert eleştirileri de ben yapmıştım.
Hani İzmir'de bir canlı yayını basmıştı birtakım gençler, kendi takımlarını eleştiren bir yorumcuya haddini bildirmek için.. Yorumcu az evvel gitmişti.
Hırslarını alamayan gençler, stüdyoyu darmadağın etmiş, masa ve sandalyeleri devirmiş, etrafı kırıp dökmüşlerdi. Bunların hepsi o sırada yayın devam ettiği için anında ekranlara yansımış, canlı canlı izlenmişti.
İzmir 22. Asliye Mahkemesi, canlı yayın sırasında stüdyo basanları
"Suçun unsurları oluşmadığından" gerekçesiyle serbest bırakmış ve davayı kapamıştı. "Anayasa teminatı altındaki 'İfade özgürlüğü'ne böylesi bir saldırı yapılır ve canlı yayınla ekrana gelirken, suç unsurları nasıl oluşmaz" diye sormuştuk, Yaşamdan Dakikalar'da..
En çok da ben sormuştum.. Yorumcuya saldırı gerçekleşmemişti, çünkü orada yoktu. Tamam.. Ama yoruma kızıldı diye canlı yayının basılması, stüdyonun tahrip edilmesi, yayının kesilmesi, en hafifiyle Düşünce ve İfade Özgürlüğü'ne, yani Anayasa'nın en temel ilkelerinden birine saldırı değilse, neydi?.
"Suç unsurunun oluşması için daha ne lazımdı" diye sormuştum.
Mahkemenin yargıcı ve savcısı "Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret" suçu işlediğimiz iddiasıyla dava açtılar.. Yani, bizim için yargıya başvuranlar, o yargının içindeki kişiler, yargıçlar ve savcılardı..
Yani hani, eski mesellerdeki "Kadı ola davacı, mubaşir ola şahit.." deyişi gibi değil mi?..
Değil..
Çünkü artık Osmanlı Kadıları yok.. Çünkü artık Cumhuriyetin yargısı var.. Cumhuriyetin üç temel gücünden biri, Yargı şimdi..
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ifademi aldı, savunmamı dinledi. Sonra dosyayı, bilirkişiye havale etti. Tarafsızlığın ilk göstergesiydi bu.
Bilirkişi Yılmaz Yazıcıoğlu
"Yazar Hıncal Uluç şikâyete konu konuşması ile önce meslektaşlarını, sonra ifade özgürlüğüne darbe teşkil edeceğini düşündüğü Yargı kararını eleştirmektedir. Bu eleştiriyi gerçekleştirirken düşünce özgürlüğü ve düşünceyi yayabilme hakkının kapsamında kalmıştır. Zaman zaman sert ve haşin olmakla birlikte, eleştiri hakkı vardır. Olayın gelişimi ve konuşmada geçen sözlerin tamamı dikkate alındığında yorumcunun kastının hakaret değil, verilen kararı eleştirmek olduğu anlaşılır" özetli 8 sayfalık rapor yazdı.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, "Toplanan deliller, alınan bilirkişi raporu ve Yüksek Yargıtay'ın İfade ve Eleştiri Özgürlüğü ile ilgili kararları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, şüphelilerin üzerlerine atılı suçun, unsurları yüzünden oluşmadığı, söylemlerinin eleştiri sınırları içinde kaldığı anlaşılmıştır" diyerek,
"Kovuşturmaya yer yoktur" kararı verdi..
Evrensel Demokrasinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde üç güç var..
Yasama, Yürütme ve Yargı.. Yasama ve Yürütmeye ne kadar güvenli, saygılı ve sabırlıysak, ayni duyguları, hatta sebebi apaçık, daha fazlasını Yargı için taşımalıyız.
Yargı da yanılabilir, ötekiler gibi.. Eleştiri özgürlüğümüz hep var. O ayrı..
Ama şunu bilmeliyiz ki,
bu üç Y'den biri sallandı mı, Demokrasi Sacayağı sallanır ve yıkılır, benim sevgili demokrat, liberal ve hoş görülü dostlarım.. Anlayabildiniz mi?. Anlatabildim mi?
Bugünkü Tüm Yazıları
Yargıya güvenmek.. Sonuna dek..
Yayın tarihi: 25 Nisan 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/25//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.