kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Nisan 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
EMRE AKÖZ

Haluk Koç'un zamanlaması

Siyasette 'zamanlama' çok ama çok önemli. Erken yapılmış bir açıklama ya da geç gelen tepki, hiçbir işe yaramıyor.
Mesela geçen gün burada sözünü ettiğimiz 367 kararında Anayasa Mahkemesi'ne askerler tarafından baskı yapıldı mı, yapılmadı mı?
Emekli oramiral Yener Karahanoğlu da, mahkemenin eski başkanı Tülay Tuğcu da bunu reddediyor.
Diyelim ki bundan beş yıl sonra böyle bir baskının vaki olduğu ortaya çıktı... Tarafların doğruyu söylemediğini öğrendik... Ne fark edecek? Hiç!
AKP'ye ilişkin kapatma davasının kararı da, Anayasa'nın değiştirilen 10'uncu ve 42'nci maddelerine ilişkin karar da AYM'den çıkmış olacak.
Geriye dönmek mümkün olmadığı için iş işten geçecek, durumu sineye çekmek zorunda kalacağız.
Halbuki 367 konusunda baskı yapıldığı şu anda net biçimde ortaya çıksa. Bir kişi hariç üyeleri geçen yılki heyetle aynı olan mahkemenin tarafsızlığı su götürür bir hal alacak.
(Hoş bunu zaten biliyoruz: Ahmet Necdet Sezer gibi "tam taraflı" bir Cumhurbaşkanı tarafından atananlar çoğunluğu oluşturuyor.)
Siyasette zamanlama konusuyla ilgili bir başka örneğe önümüzdeki hafta sonu yapılacak CHP kurultayında başkanlığa adaylığı koyacak olan Haluk Koç'un sözlerinde rastladım.
27 Nisan (2007) gecesi yayınlanan elektronik muhtıraya ilişkin 28 Nisan sabahı, neler düşündüğü, "Daha bugün başvurduk Anayasa Mahkemesi'ne" deyip demediği sorulduğunda şu cevabı veriyor Koç:
"Tabii ki dedim ve bunu da hemen Sayın Ali Topuz ile paylaştım. Keşke CHP hemen Divan'ı toplasa, Genel Başkan (Baykal) da, ' Ben ana muhalefet partisi olarak görevimi yerine getirdim. Bu benim işim. Herkes bu süreçte kendi sınırları içinde, Anayasa'nın verdiği hizmet görevlerini yapsın' şeklinde bir açıklama yapsa dedim. Ama tabii olmadı." (Milliyet, 21 Nisan)
Bu olay meydana geldiğinde Haluk Koç, CHP Samsun milletvekiliydi ve partinin grup başkan vekiliydi.
27 Nisan muhtırasıyla asker; siyasete de, yargıya da düpedüz müdahale ediyordu.
Başkan yardımcısı Onur Öymen basın toplantısında muhtırayı destekleyen açıklamalar yapıyordu. Diğer başkan yardımcısı Mustafa Özyürek de muhtıranın nasıl da haklı bir tepki olduğunu anlatıyordu.
Haluk Koç ile Ali Topuz ise 28 Nisan sabahını, yukarıda okuduğunuz gibi, "keşkeli" sohbetler yaparak geçiriyordu.
Halbuki Haluk Koç böyle davranmak yerine, muhtıraya karşı çıkan bir açıklama yapabilir, hiç olmazsa, "Siyasete ve hukuka müdahale etmeyin; siz işinize bakın, biz de işimize bakalım" diyebilirdi.
Dedi mi? Demedi!
"Demokrasiyi gerçekten savunan CHP'li" olarak anılma fırsatını kaçırdı. Buna karşılık 367 ve muhtıra krizini kendisi ve partisi için bir fırsat olarak görme oportünizmine (ki 'fırsatçılık' demektir) kapıldı.
Siyasete ve hukuka müdahale eden askerlerle ittifak kurdu. Bu 'şike' ile iktidar partisini alt edeceğini hesapladı. Olmadı.
Yazıya "zamanlama çok önemli" diyerek başladık ya...
Siyasette, yapmak kadar yapmamak da anlamlıdır.
Haluk Koç yukarıdaki gibi bir açıklama yapsaydı kahraman olurdu. Bugün başkanlığa adaylığını koyarken başı dik olurdu.
Ama unutmayalım: Onun bu tavrı Deniz Baykal'ı çok kızdırırdı. Haluk Bey'i asla tekrar milletvekili adayı göstermezdi.