Son 10 yılda bu işe gönül vermiş dostlarımız, işin önemini kavramış bürokrat ve politikacılarımızla birlikte amatör denizcilerin önlerindeki engellerin kaldırılması için çaba sarfediyoruz. Gerçekten pek çok olumlu gelişme yaşandı. Ama bu yetmiyor. Her fırsatta dile getirmeye çalışıyorum; silkelenip kendine gelen ve iyi bir ivme kazanan Türk yatçılığı, büyük bir çıkmaza doğru gidiyor. Çünkü tekne koyacak yer kalmadı. Ondan daha da kötüsü yeni marina yapılmıyor, yapılacağına dair de en ufak bir ışık yok. Maliye tüm marinaların tepesine bir karabasan gibi çöktü. Bu yüzden maliyetler yükseliyor. Bu görüntüye şöyle bir baktığınızda bile aklı başında yatırımcının yeni marina yapmak için yatırım yapmasını beklemenin safdillikten başka bir şey olmadığını görüyorsunuz. İşsizliğin inanılmaz boyutlara vardığı, ekonomik durgunluğun krize dönüp dönüşmeyeceğinin tartışıldığı bir ortamda dolu dizgin giden bir sektörün önüne engel çıkarılmasına çıldırmamak elde değil. Yahu birader bırak adamlar yeni yatırımlar yapsın, yat filomuz yeni tekneler kazansın, ekmek kapıları açılsın. Bugün bir tekne, bağlamasından başlayın, bakıcısından motorcusuna, elektrikçisine, boyacısına, yedek parçacısından, marangozuna, dökümcüsüne kadar yüzlerce kişi için ekmek parası demek. Bırak, böyle bir sektörün önünü kapama... Gölge etme başka ihsan istemez yahu... Nasıl oluyor da bir türlü meramımızı anlatamıyoruz diye insan düşünmeden edemiyor. Geçenlerde çok sevdiğim iki meslektaşımla yemek yiyorduk. Laf döndü dolaştı, bu marina işine geldi. Ben Dalaman'da olanları anlatırken üst düzey gazete yöneticisı olan dostum "Olmaz, marinanın geri dönüşü yoktur. Onun için çok araştırılarak yapılmalıdır," dedi. Vallahi doğrusunu isterseniz ben de farklı düşünmüyorum. Sadece marina için değil, ülkede tek bir çivinin bile düşünmeden çakılmamasından yanayım. Bu konuda neler düşünüp, yazdığım gazetenin arşivinde duruyor. Tabii koyların, plajların kapatılıp marina yapılmasının doğaya ihanet olduğunu düşünürüm. Ama yolu izi olmayan kayalık bir yeri de bırakın insanlar marina haline dönüştürebilsinler. Örneğin, bugün İstanbul'da ne görüntüyü ne de doğallığı bozacak en az dört büyük marina yeri var. Bırakın yapılsın birader. Neyse konuya dönelim. Ben dilim döndüğünce marinaların araştırılarak yapıldığını, yapılması gerektiğini anlatmaya çalıştım. Ama derdimi iyi ifade edememiş olmalıyım ki, bir türlü anlaşamadık. Ben "Maliye böyle bindirirse kimse yatırım yapmaz," dedim. O, "Bu işten para kazanılmamalı," dedi. Ben "Çevreyi tekne ya da marina kirletmez, insan kirletir," dedim. O, "Marina yapılan yer elden çıkar," dedi. Ben Turgutreis'i örnek verdim, "Git bak marina ortalığı kirletiyor mu? Türkiye'de daha teknelerden alınan sintine sularını toplayacak sistem kurulmadı. Hâlâ pek çok belediye kanalizasyonunu denize akıtıyor," dedim. O, teknelerin kirlilik yarattığını öne sürdü ve son olarak da ağzından beni şoka sokan bir cümle kaçırdı: - Türkiye'de kaç yat var? - Kimse tam bilmiyor, ama şu anki kayıtlara göre 10 bin civarında olmalı. - 10 bin kişi keyif yapacak diye değerlerimizi feda edemeyiz. İşte galiba tüm mesele burada gelip düğümleniyor. Keyfetmek... Denize çıkmak eşittir keyif yapmak... Önce bu keyif işi bana ters geldi. Ama sonra kendi kendime düşündüm. Evet, yahu elbette keyfediyoruz. Bundan daha doğal ve övünülmesi gereken bir şey var mı? Ben sadece denize çıkmaktan keyif almıyorum ki otomobil kullanmaktan da yazı yazmaktan da gazetecilikten de yani işimi yapmaktan da keyif alıyorum. Çetin Altan bir yazısında "Bir parayı harcarken aldığınız keyif, onun kazanırken aldığınız keyiften fazla ise boşuna yaşamışsınız," diye yazmıştı. Gerçekten de ne kadar doğru bir saptama. İnsan en büyük keyfi işini yaparken almalı. Hatta insan hobilerini mesleği haline getirmeli... Mutlu olmanın da, mutlu yaşamanın da en büyük sırrı bu. Ne yani şimdi biz denize çıkıp keyif alıyoruz diye suçlu muyuz? Keyif yapılacak diye denize çıkılmasın, keyif yapılacak diye yazlık da yapılmasın, hatta kebap bile yasaklansın. Bunun sonu evlenmeye kadar gidebilir yani! Bilerek demagoji yapıyorum. Ama gerçekten de benim gözümde denize böyle bakılması ile diğerlerinin arasında pek fark yok... Tek tesellim, deniz işine benim sevgili dostum gibi bakanların sayısının nispeten az olması. Galiba imkan buldukça onu denize çıkartıp, keyfin kötü bir şey olduğunu göstermem gerekiyor. Yoksa yandık gitti.
Yayın tarihi: 13 Nisan 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/13/pz/noyan.html
Tüm hakları saklıdır.